Bu ay sizler için hazırladığımız yazımız bir filmden ibarettir. Filmin orijinal adı La Vita è Vella'dır. Filmin yönetmeni Roberto Benigni, yapımcısı Gianluigi Braschidir. Müziği Nicola Piovani'ye aittir. Beyaz perdeden bugüne kadar İkinci dünya savaşını konu alan sayısı yüzlere ulaşan filmler geldi geçti.
Çoğu birbirinin kopyası ve birer Amerikan propagandasından ibaret. Bu kadar kopyanın arasında elbette orijinalleri bulmak en önemlisidir. Savaş yalnızca iki taraftan erkeklerin birbirini öldürdüğü bir eylem olarak tanımlanamaz. Yine de "savaş" Kelimesini düşündüğümüz anda aklımıza ilk gelen sıcak temasın bombalara, parçalanan bedenlere ve kana bulandığı muharebe alanları canlanmakta. Oysa asıl savaş ülkelerin sosyolojilerini ekonomilerini psikolojilerini parçalayan toplumsal patlamalardır. Bu patlamalar sıcak temasta ölen insanlardan kat be kat daha fazla insanı öldürmektedir. Nasıl mı? Onların umutlarını geleceğini dinamitleyerek elbette. Cephedeki acı ve yara oldukça hızlı bir şekilde ya sağlığa ya da ölüme dönüşmektedir. Oysa toplumun içinde oluşan yaralar nesillerce sürmektedir.
Toplumun hafızasında yer almaktadır ve Toplumsal davranışı şekillendirmektedir. Roberto Benigni’nin 1997 yapımı orjinal adıyla La vita é bella yani "Hayat Güzeldir" filmi bize ağlamadan, kan görmeden üstelik yer yer gülebileceğimiz bir savaş filmi sunuyor. Bizi gülümseten güldüren şey bir baba ve oğul arasındaki o harika bağ o iletişim ve sevgiydi. Bizi aynı zamanda ağlatacak şey de bu masumiyeti gözyaşlarına ve ölüme çevirecek olan savaşın doğasıdır. Guido, kendisine bir sarraf dükkanı açmak isteyen italyan yahudisi bir gençtir. Zengin ve güzel olan Doraya aşık olur ve onunla evlenir. Dora öğretmendir. Bu peri masalında, Guido ve karısının Joshua adında bir oğulları olur, İtalya’yı Alman güçleri istila edene kadar birlikte mutluluk içinde yaşarlar.
Nazi Almanyası İtalya'yı işgal edene kadar kapılara yazılan yahudi karşıtı ırkçı yazılar dışında hikayeyi rahatsız eden pek bir şey yoktur.
Joshua’nın doğum gününde Guido, Eliseo ve Joshua diğer Yahudilerle birlikte toplama kamplarına gönderilir. Dora ailesinin peşinden trene binerek farklı vagonlarda ailesiyle birlikte kampa gider. Kampta başından beri oğlunu Alman güçlerinin zalimliğinden korumak isteyen Guido, oğlunun korkmaması ve gerçeği anlamaması için her şeyin bir oyun olduğunu, eğer oyunda başarılı olurlarsa bir tank kazanacaklarına dair bir yalan uydurur. Karşılaştıkları bütün zorlukları oyunun bir parçası ve kazanmak için toplanan puanlar olarak lanse eder. Guido oğluna gerçeği yani savaşın ne olduğunu anlatamaz çünkü bir çocuk için savaş yalnızca korkudur. Guido asla pes etmeyen bir babadır. Her şey tepetaklak kötüye giderken onun oğlu için her türlü tehlikeyi göze alması, her türlü yalanı kandırmacayı kullanması film boyunca size bu savaşın etkilerini hissettirecek.
Tarih derslerinde savaşların nedenleri ve sonuçlarından bahsedilirken hep büyük sebeplerden ve sonuçlardan bahsedilir oysa acılar da mutluluklar da her bir hayatın her bir ayrıntının her bir ailenin yaşamının can damarıdır. Kamptaki bir nazi askerinin Almanca bilen var mı, sorusuyla birlikte Guido’nun oğlu için vereceği savaş başlar. Bilmediği halde Almanca bildiğini söyler. Guido'nun, kamp kurallarını oğluna söylediği yalanın bir parçası olarak oyun kurallarıymış gibi yüksek sesle söylemesiyle birlikte Joshua da oyuna dahil olur. Elbette kamp esirleri bütün gün çalıştırılmaktadır. Kampın ilk günü çok yorulan Guido, dinlenmek yerine bütün gün kendisini bekleyen oğluna yaşadıklarını oyun devam ediyormuş gibi anlatır. “Biz bugün deliler gibi eğlendik. Nasıl eğlendik inanamazsın” sözü Guido’nun aslında ‘yorgunluktan öldüm yorum’una eşittir. Her gerçeği bir şaka veya yalana dönüştüren Guido'nun çabası izleyiciye savaşın etkilerini bir cephe sahnesinden çok daha gerçekçi hissettirecektir.
Hayat güzeldir filmini klasik bir şaheser haline getiren son sahnesidir. Guido’nun Alman askerinin namlusunun önünde ölüme giderken bile Joshua’nın yani oğlunun kendisini izliyor düşüncesiyle yaptığı komik yürüyüş bir babanın fedakarlığının yanında filmi zirveye taşıyan sahnelerden bir tanesidir. Filmin son sahnesinde Joshua annesiyle kavuşur ancak yürekler bir babanın evladından ayrılışında kalır... Mutlu sahnelerinde yüzünüzün güldüğü sıcacık hissettiğiniz hüzünlü sahnelerinde yüreğinizin darlandığı ve gözlerinizin dolduğu bu film aldığı ödüllerle de klasik bir film olarak somutlaşıyor.
7 dalda Oscar’a aday gösterilerek En İyi Yabancı Film, En İyi Erkek Oyuncu ve En İyi Müzik dallarında ödüller almanın yanında Akademi, BAFTA, César, Cannes ve daha birçok film töreninde farklı dallarda ödüllere layık görülmüş bir filmdir. Filmi izlerken savaşlara daha fazla öfke duyacak ve bir kez daha faşizmi lanetleyeceksiniz. İyi seyirler.
Deniz Boyraci / Edebiyat Gazetesi / Haziran 2025 / Sayı 29