Köşe Yazarlarında Halk Edebiyatı

Halk edebiyatı, kökü eskilere dayanan; Orta Asya’dan Anadolu’ya değişimlere uğrayarak bugüne gelmiş bir kültürdür.
0

Halk edebiyatı, kökü eskilere dayanan; Orta Asya’dan Anadolu’ya değişimlere uğrayarak bugüne gelmiş bir kültürdür. Atalarımız yaşadıkları deneyimleri, aşklarını, acılarını, umutlarını, özlemlerini halk edebiyatı nazım biçimleriyle gelecek kuşaklara aktarmışlardır. Maniler, türküler, destanlar, hikâyeler, fıkralar, deyimler, atasözleri, dinî niteliği ağır basan ilahiler, nefesler sözlü kültürle başlamış, yazılı kültürde varlığını devam ettirmiştir. İnsanlar bu eserlerde kendilerinden bir şeyler bulduklarında onları kuşaktan kuşağa aktarırlar. Köylerde, kasabalarda, kentlerde halk edebiyatı ürünlerini bilmeyen yoktur. Yunus Emre, Mevlânâ, Köroğlu, Karacaoğlan, Pir Sultan Abdal halkın gönlünde yer etmiş birer çınar ağacıdır. Kökleri çok derindedir.

Köşe Yazarlarında Halk Edebiyatı

Modern edebiyat, halk edebiyatından etkilenirken eski eserlerden sıkça alıntı yapmakta, insanların geçmişle bağını kurmaktadır. Edebiyatta süreklilik esastır; nesiller arasındaki bağlantıyı edebiyat sağlamaktadır. Günümüz yazarları, görüşlerini aktarırken kendilerine destek bulmak amacıyla farklı metin örneklerinden alıntılar yapmaktadırlar. Bir şiirden, hikâyeden, masaldan, fıkradan alıntı yapmak inandırıcılığı artırır, görüşleri pekiştirir. Yazar bu konuda “Sadece ben böyle düşünmüyorum, başkaları da böyle düşünüyor.” demek istemektedir.

Örnek verme, tanık gösterme edebiyatta sıkça kullanılan tekniklerdendir. Birçok yazarda halk edebiyatı türlerinden örnekler bulabiliriz. Bu yazıda alıntıları dört köşe yazarımızla sınırlandıracağız. İlhan Selçuk, Çetin Altan, Hasan Pulur ve Rauf Tamer, halk edebiyatı unsurlarını ustaca kullanan yazarlarımızdır.

Gazetelerin tirajının yüksek olduğu dönemde köşe yazarlarının toplumda büyük bir itibarı vardı. Dile hâkim olan köşe yazarları, günlük yazılarıyla toplumun gündemini belirliyorlardı. Zaman içinde değişen toplumsal koşullarla birlikte köşe yazarlarının güncelliği azaldı. Fakat yine de işinde etkili olan köşe yazarlarımız bulunmaktadır. Yazımıza İlhan Selçuk’un fıkralarıyla başlayalım. İlhan Selçuk uzun süre Cumhuriyet gazetesinde başyazarlık yaptı. Pencere köşesinde toplumsal sorunlara değindi:

“Federal Almanya’ya gitmek için vize kuyruğunda bekleyen Mehmet, oradan geçen bir deveye sordu:

- Boynun neden eğri?

Deve, ‘Nerem doğru ki?’ diye yanıtlamadı Mehmet’i, tepeden bakarak:

- Benim boynum hiç olmazsa eğri ama seninki gibi eğik değil.

Bir domuz holding kurmuştu. Tilkiyi muhasebeci diye aldı. Yılan personel müdürüydü. Çakal satış şefi oldu. Dış alım-satım işlerini fare yönetiyordu. Aslan durumu öğrenince meraklanıp holding başkanı domuza sordu:

- Ne yapıyorsunuz?

- Orman yasalarına göre ülkemize hizmet ediyoruz, sultanım.

Kırkayak üzgünmüş.

-Neye bozuluyorsun? diye sormuşlar.

Yanıt vermiş:

- Dünyada nezaket kalmadı; kalabalık yerlerde herkes ayaklarıma basıyor.”**

Hasan Pulur, Hürriyet ve Milliyet gazetelerinde köşe yazıları yazdı. Olaylar ve Görüşler köşesinde toplumsal konulara mizahi bir anlayışla yaklaştı:

“Çoktandır fıkra yazmıyoruz; oysa öyle fıkralar var ki, kiminin yakası açılmadık, kiminin de yakası açıldı mı bir daha kapanmıyor.

Köy halkı susuzluktan kırılıyormuş, bir daha yağmur düşmemiş. Nefesi kuvvetli bir hocayı çağırıp yağmur duasına çıkmışlar, nafile, yağmur yok; yağmur değil, bulut bile yok. Dönerken hoca, ‘Sizin köye yağmaz.’ demiş.

- Niye?

- İnancınız yok da ondan. Eğer inancınız olsaydı yağmur duasının yağmur getireceğine inanır, yanınıza şemsiye alırdınız.”

Çetin Altan, Milliyet gazetesinde Şeytanın Gör Dediği köşesinde gündeme dair fıkralar yazdı. Bir dönem milletvekilliği yapan yazar, tiyatro oyunlarıyla da tanındı:

“Bir orman korucusu, ormanların içinden geçen bir derede yüzmeye kalkmış birini görünce kendisine bağırmaya başlamış:

‘Kıyıdaki “Burada yüzmek yasaktır” levhasını görmedin mi?’

Deredeki adam da boğuk bir sesle yanıt vermeye çalışmış:

- Ben, ben yüz... yüzmüyorum ki... Boğuluyorum.”

Rauf Tamer, Hürriyet ve Posta gazetelerinde köşe yazıları yazdı. Mizahi bir anlatımı olan yazar, gündeme dair görüşlerini ortaya koyan fıkralar kaleme aldı:

“Papazı uygunsuz hâlde yakalayan bir kişi papaza ‘Tüh!’ diye tükürmüş. Bunu gören papaz adama seslenmiş:

- Hele şu işimi bitireyim, kiliseye tükürmek neymiş sana göstereceğim!”


Fırat Kasap / Edebiyat Gazetesi / Kasım 2025 / Sayı 34

Hiç yorum yok

Yorum Gönder

1932-2025 © Edebiyat Gazetesi
ISSN 2980-0447