Sünger tutmaya gidip vurgun yiyen babalar, düğün parası biriktirmek için gidip bir daha geri dönmeyen delikanlılar, eğlenmek için denize girip boğulan genç insanlar. Deniz çok insanın canını almıştır ama yine de kimse denize olan sevdasından vazgeçmez. O bir aşktır, umuttur, yarınlara olan inançtır. Deniz olmadan yaşam olmaz. Deniz ile ormanların, tatlı su kaynaklarının iç içe geçtiği sahiller bugün yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çekmektedir. Felsefenin, mitolojinin temellerinin atıldığı Anadolu toprakları geçmişte Diyar-ı Rum adını alıyordu. Rum diyarı Platon’dan Sokrates’e, Euripides’ten Homeros’a birçok düşünürün vatanı olmuştur. Balığıyla, süngeriyle insanları besleyen deniz, Yunan kültüründen beri insanların geçimlerini sağlamalarına destek oldu. Deniz içindeki yaşam gençlerin hayal dünyalarını besledi. Deniz üzerine binlerce şiir, hikâye, roman yazıldı. Bu eserler insanlara denizi sevdirdi. Batı edebiyatında da Doğu edebiyatında da en sevilen eserler hep deniz üstüne yazıldı.
Yunan edebiyatında destanlarda tanrılarla insanlar iletişim hâlindeydiler. Denizler tanrısı Poseidon sevdikleri denizde olduğunda denizi sakin tutar, düşmanları denizde olduğunda fırtınalar çıkarır, dalgalarıyla düşmanlarını boğmaya çalışır. Bütün tanrılar Poseidon ile iyi geçinmeye çalışırlar. Yunan edebiyatı için “Deniz Edebiyatı” diyebiliriz. Eserlerde Yunanlıların düşmanları hep denizden gelir. En büyük düşmanları Persler denizden gelip Yunan kentlerine saldırırlar. Persler oyununda bu savaşlar hakkında bilgiler mevcuttur.
Batı edebiyatında denizi mekân olarak seçen önemli yazarlardan biri Ernest Hemingway’dir. İhtiyar Adam ve Deniz isimli romanında büyük bir balık tutan ihtiyar balıkçının balığı kıyıya götürene kadar verdiği mücadele anlatılmaktadır. Denizin güzellikleri olduğu kadar vahşi yönü de romanda ilgi çeker. Victor Hugo’nun Deniz İşçileri romanı Sefiller kadar olmasa da bilinen bir eseridir. Panait İstrati’nin Akdeniz isimli eseri, Akdeniz’i mekân olarak kullanan bir eserdir. İspanyol, Fransız, İtalyan edebiyatları, Akdeniz’e kıyısı olan ülkeler oldukları için denizin güzelliklerini anlatan eserlerle doludur. Edgar Allan Poe’nin Anabel Lee adlı şiiri deniz ülkesinde geçen bir şiirdir.
ANABEL LEE
Seneler, seneler evveldi
Bir deniz ülkesinde
Yaşayan bir kızdı, bileceksiniz
İsmi Anabel Lee:
Hiçbir şey düşünmezdi sevilmekten
Sevmekten başka beni.
O çocuk ben çocuk, memleketimiz
O deniz ülkesiydi,
Sevdalı değil karasevdalıydık
Ben ve Anabel Lee;
Göklerde uçan melekler bile
Kıskanırdı bizi
Bir gün işte bu yüzden göze geldi
O deniz ülkesinde,
Üşüdü rüzgârından bir bulutun
Güzelim Anabel Lee;
Götürdüler el üstünde
Koyup gittiler beni,
Mezarı ordadır şimdi,
O deniz ülkesinde
…
Ay gelip ışır, hayalin erişir
Güzelim Anabel Lee;
Bu yıldızlar gözlerin gibi parlar
Güzelim Anabel Lee;
Orada gecelerim, uzanır beklerim
Sevgilim, sevgilim, hayatım, gelinim
O azgın sahildeki
Yattığın yerde seni
Türk edebiyatında deniz her zaman güzelliğiyle şairlerin, yazarların hayal dünyalarına hitap etmiştir. Sadece denizi yazan yazarlarımız duygularını, hayallerini denizi mekân olarak kullanarak yazmışlardır. Deniz kenarında yaşamayı şartların sonucu tercih eden iki yazarımız sanki deniz olmasa yaşayamaz, yazamaz gibidirler. Bunlardan biri Halikarnas Balıkçısı yani Cevat Şakir Kabaağaçlı, diğeri Sait Faik Abasıyanık’tır.
Sait Faik Burgazada’da yaşadıklarını hikâyelerinde bize aktardı. Balıkçıların sıradan hayatını, denizin güzellikleri eşliğinde dile getirdi. Sait Faik’e genç bir öykü yazarı ile ilgili görüşü sorulur. Sait Faik’in cevabı şu olur: “Bu gençten yazar olmaz, daha balıkların isimlerini bilmiyor.” Durum öykücülüğünün en önemli ismi olan Sait Faik’i, eserlerini tekrar tekrar okuyarak saygıyla anıyoruz.
Halikarnas Balıkçısı yaşadığı olumsuz olayların sonucunda Bodrum’a sürgün edilmiştir. O dönemde Bodrum bir köydür. Yazdıklarıyla Bodrum’u tanıtan yazar, Bodrum’un bugünkü meşhur hâline gelmesini sağladı. Deniz insanlarını tanıttığı Aganta Burina Burinata, Turgutreis, Mavi Sürgün gibi eserleri Ege kültürünü tanımamızı sağladı. Seksenli yıllarda TRT’de yayımlanan Parmak Damgası isimli dizi Halikarnas Balıkçısı’nın bir eserinden uyarlanmıştır. Ülkemiz deniziyle, ormanıyla, toprağıyla bir cennettir. Bu cenneti daha güzel, daha yaşanabilir bir hâle getirmek ülkesini seven her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının görevidir. Ülkemizi sevelim, sahip çıkalım. Yazımı Nazım Hikmet’in bir şiiriyle bitiriyorum.
Denizin üstünde ala bulut
Yüzünde gümüş gemi
İçinde sarı balık
Dibinde mavi yosun
Kıyıda bir çıplak adam
Durmuş düşünür
Bulut mu olsam
Gemi mi yoksa
Balık mı olsam
Yosun mu yoksa
Ne o, ne o, ne o
Deniz olunmalı oğlum
Bulutuyla, gemisiyle, balığıyla, yosunuyla
Fırat Kasap / Edebiyat Gazetesi / Eylül 2025 / Sayı 32
Hiç yorum yok
Yorum Gönder