Yıllar önce Çin’den Türkiye’ye uçakla dönerken bir sürpriz yaşadık. Uçağın her zamanki rotadan değil daha yukarılardan uçacağı söylendi. Sebep olarak da o günlerde başlamış olan İran ile Irak arasındaki savaş nedeniyle o ülkelere yakın hava sahalarının emniyetli olmadığı söylendi. Zaten çok uzun süren yolculuğumuz daha da uzun sürecekti ama tabii ki emniyet daha önemliydi. Hindistan üzerinden aktarmalı olarak gideceğimiz bilgisi verildi. Hindistan’ı görmeyi tabii ki çok isterdim ama maalesef aktarmalı olduğu için sadece birkaç saat havaalanında kalabilecek, gümrüğü geçip şehre girmeyecektik. Yine de havaalanında da olsa Hint kültürü ile alakalı bazı şeyler görebileceğimiz için mutluyduk.
Havaalanı yeterince büyük ve temizdi. Bazı dükkanlardan hediyelik eşya bakınırken karşımdaki aynadan arkamdaki garip görüntüyü fark ettim. Kocaman bir inek o güzelim kapkara gözleri ile bana bakıyordu. Arkamı döndüm bu güzel görüntünün tadını çıkarmaya çalıştım çünkü Hintlilerin dini inanış ve gelenekleri nedeniyle ineğe büyük saygı gösterdiklerini bildiğim için bu olay bana pek garip gelmemişti. Çantamdaki eski model fotoğraf makinemi çıkartıp bu ilginç görüntüyü ölümsüzleştirdim. Birazdan yanıma bir Hintli yanaştı. Üzerinde uzun turuncu renkli etekvari bir giysi vardı. Oldukça esmer tenliydi. Kaşının kenarında iki çizgi halinde yara izi vardı. İyice yanıma geldiğinde bir elini açıp benden biraz para istedi. Şaşırdım. Bir dilenci. Her ülkede dilenci vardır ama havaalanında bu olmamalıydı diye düşündüm. Üzüldüm.
Bir müddet sonra anons yapıldı ve tekrar uçağımıza döndük. Bir de ne göreyim, biraz önceki dilenci de elinde bir giriş kartıyla benim önümde bizim uçağa biniyor. Benzettim mi diye düşündüm ama kaşı üzerindeki iki çizgi halindeki yara izi yanılmadığımı gösteriyordu. Uçağın içine girdiğimizde adam elindeki bilet ile yürümeye devam etti ve şans işte, yanlışlıkla benim koltuğuma oturdu. Yanındaki koltuk boştu, onun için olay çıkarmayayım dedim, o koltuğa oturdum. Birazdan uçak İstanbul için havalandı. Bir saat kadar sonra yemek dağıtımı başladı. Genelde Türk Hava Yollarında yemek her zaman çok iyidir. Ama bu kez nedense çok garipti. Yediğim şeyin hiç tadı tuzu yoktu. Bu biraz neşemi kaçırdıysa da bir miktar sırf yemiş olmak için bir kısmını atıştırıp tepsiyi geri verdim.
Biraz sonra yanımdaki Hintli’nin yemeği de geldi. Adam itinayla yemeğe başladı ama biraz sonra kıyameti kopardı. Yarım yamalak İngilizcesi ile hosteslere bağırmaya başladı. Bir telaş ve koşuşturma başladı. Adamı sakinleştirmek hiç kolay olmadı. Ne olduğunu merak ettim, birazdan yerimden kalkıp hosteslerin yanına gittim. Hostes şaşkın ve sinirliydi. Bana yaptığı açıklama ise beni daha çok şaşırttı. Şöyle söyledi, “Vejetaryenler uçağa binmeden önce kendilerine özel yemek isterler ve koltuk numaralarını bildirirler, onlara herkesinkinden değişik özel vejetaryen yemek veririz. O adamın oturduğu koltuk için böyle bir talep yoktu. Ben vejetaryen yemek istemiştim diye olay çıkarıyor, anlamadım bir şey.”
Gözümün önünde adamın benim koltuğuma, benim de onun koltuğuna oturduğum an canlandı. Hostes bir şey anlamamıştı ama ben anlamıştım. “Olur böyle şeyler kafanızı takmayın,” diyerek koltuğuma geri döndüm. Ağzımda hâlâ o garip yemeğin tadı vardı.
Kadir Ersoy / Edebiyat Gazetesi / Temmuz 2025 / Sayı 30
Hiç yorum yok
Yorum Gönder