Türkiye’nin jeopolitik konumu, Doğu ile Batı kültürleri arasında bir köprü olduğunu göstermektedir. Sınır komşularımızdan biri Yunanistan biri İran, biri Bulgaristan biri Suriye.Batı kültürüyle Doğu kültürü arasında ortada kalmış durumdayız. Avrupa, orta çağ kültürünü aştıktan sonra Reform ve Rönesans hareketleriyle çağı yakaladığında kültürünün temeline Yunan kültürünü oturttu. Unutulmuş olan Yunan felsefesi, tiyatrosu, edebiyatı yeniden araştırılmaya başladı. Yunan kentleri incelendiğinde bu kentlerden çoğunun bugünkü Anadolu topraklarında olduğu görülmektedir. Anadolu’daki antik kentler arkeologlar tarafından kazıldığında bölgenin binlerce yıllık uygarlıklara ev sahipliği yaptığı anlaşılıyor. Lidyalılar, Frigler, Hititler, Urartular, Romalılar; hanlar, hamamlar, köprüler, su kemerleri, ticaret yolları yaparak bu topraklardan gelip geçtiler. Bugün Avrupalılar Yunan kültürünü kendi kültürlerinin temeli görüyorlarsa, bu diğer kültürleri yok sayıyorlar anlamına gelmez.
Alparslan Anadolu’ya geldiğinde Bizanslılarla karşı karşıya geldi.Aslında karşılarında sadece Roma kültürü değil birçok kültürün sentezi vardı.Bizans kültürü sentez de Selçuklu kültürü sentez değil mi?Selçuklular da Anadolu’ya gelene kadar birçok kültürden beslendiler.Hunlar komşu oldukları Çinlilerden etkilendiler.Uzun savaşlardan sonra göç ettiklerinde Araplarla,İranlılarla ve diğer kavimlerle alışverişte bulundular.Müslüman olana kadar Gök Tanrı inancı, Şamanizm, Maniheizm ve daha birçok dine inandılar.Birçok inanış ve kültürün etkisi altında Müslüman ve Türk kimlikleriyle Malazgirt’e gelip Bizans ordusunu yendiler ve Anadolu’yu hakimiyetleri altına aldılar.Bin yıldan fazla zamandır bu toprakların hakimi bizleriz.Bütün bu bilgilerin ışığı altında soru şu? Biz doğulu muyuz, batılı mıyız?
Edebiyatın bu soruya kesin bir cevabı yok.İslamiyet öncesi Türk Edebiyatı,Divan Edebiyatı ,Halk Edebiyatı eserlerine bakarsak bizler doğuluyuz.Sanatçılarımız daha çok Arap,Fars ve Hint Edebiyatından etkileniyorlar.Tanzimat’a kadar edebiyatta yönümüz hep doğuya dönük.Osmanlı Devleti’nin gerilemesiyle birlikte sorunlara çözüm olarak Batı kültürü örnek alınmaya başlanıyor.Batı kültürünün tanınması ile birlikte kültürel farklar ortaya çıkıyor.Tanzimat dönemi eserlerinde Batı Doğu kültürleri arasındaki farklar ortaya konmaktadır.Batılılaşmanın yanlış anlaşılmasından kaynaklanan sorunlar eserlere yansıyor. Araba Sevdası, Felatun Bey ile Rakım Efendi, Taaşşuk ı Talat ve Fitnat gibi eserler, Batı kültürünü sadece eğlence kültürü olarak gören yaklaşımı eleştiren eserlerdir. Çalışmayı, üretmeyi yok sayan bu kültürün gerçek Batı kültürüyle bir ilgisi olmadığı eserlerimizde dile getirilmektedir.
Avrupalı toplumların Doğu’ya merakı Marco Polo’nun gezi yazılarına kadar dayanmaktadır.Okuduklarından hayallerinde gizemli bir Doğu figürü oluşturdular.Saraylarda şaşaalı bir yaşam,aşk hikayeleri,akıldan çok duyguya önem veren insanlar.Kendilerine oranla teknolojide geri kalmış topluluklar.Bilimden çok dine önem verme kültürü.Doğu toplumlarına Batı kültürünün bakış açısıyla yaklaşma durumuna Oryantalizm adı verilmektedir.Batıyı gelişmiş,doğuyu geri kalmış gören bu zihniyet günümüz yazarlarında sıklıkla görülmektedir.
Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde İstanbul’a gelen Fransız subayı Pierre Loti, bir ağanın dördüncü karısı olan Aziyade’ye aşık olur. Belli bir zaman sonra subay ülkesine döner. Aziyade’nin ölüm haberini alınca İstanbul’a dönüp sevdiğinin mezarını arar. Son dönüşünde yazdığı kitabı Doğudaki Hayalet adını taşır. Yazdığı kitaplarda İstanbul’daki yaşama Fransız gözlerle yaklaştığı için Pierre Loti’ye ilk oryantalistlerden diyebiliriz. Bir başka Oryantalist ise Amin Malouf’tur.Lübnan’da doğmuş. Fransa’da yaşayan bir aydındır. O da Doğu toplumlarına Batılı gibi bakar. Doğu’nun Limanları’nda yaşlılığı gören insanların ne zorluklarla karşılaştıklarını anlatır. Amin Malouf’un en tanınmış eseri Semerkant’tır.Semerkant’ta roman kahramanları tarihte yaşamış kahramanlardır. Ömer Hayyam, Vezir Nizamülmülk, Hasan Sabbah romanda birbirleriyle değişik ilişkiler içinde kah işbirliği kah çatışma halinde bulunurlar.İktidar hırsının insanları çok farklı noktalara götürdüğü romanın izleklerinden biridir.Yazarımız doğulu insanları duygularıyla hareket eden ,akla,bilime önem vermeyen,kendi çıkarını herkesin çıkarının önünde gören insanlar olarak tanıtmaktadır.Batı’dan bakınca Doğu böyle görünmektedir.
Cumhuriyet Dönemi’nde Doğu Batı çatışmasını roman kahramanları arasında görüyoruz.Halide Edip Adıvar’ın Vurun Kahpeye romanında genç öğretmenin yobazların elinden neler çektiğini görüyoruz.Sinekli Bakkal ‘da Zekiye ile dedesinde Doğu Batı çatışması,kuşak çatışması şeklinde ortaya çıkıyor.Yakup Kadri’nin Nur Baba romanında Bektaşi tekkesinin nasıl yozlaştığını görüyoruz.Reşat Nuri Güntekin’in Yeşil Gece romanı, Kuvay ı Milliyecilerle düşmanlarının mücadelesini anlatırken aslında gördüğümüz Doğu Batı çatışmasıdır.
Kimi yazarlarımız da Doğu Batı kültürlerinin sentezini yapmaya çalışmaktadır. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Huzur romanı bu senteze güzel bir örnektir. Yazar burada kahramanlarını tartıştırarak bir ortak noktaya ulaşmaya çalışır. İnsanın huzura ancak bu iki kültürün senteziyle ulaşabileceğini anlatmak ister.
Dünyanın küresel bir köy olduğu görüşünün yaygın olduğu bir dönemdeyiz. Artık doğu mu batı mı daha değerli diye sormak yerine biz insanlığa ne verebiliriz diye düşünmek daha faydalı olacaktır.
Yazımızı iki farklı kültürden iki şairin dizeleriyle bitirelim.
Dünyayı süslediler, bir şey kalmadan
Bu süslere inanma, akıl olmadan
Giden de çok dünyadan, gelen de ama
Sen payını al ondan, o seni almadan
Ömer Hayyam
Kendine Yeterlik
Sırtına aldı güneşi bu sabah
Akordeonu omzunda bir delikanlı gibi
Atina tepelerine tırmanan
Geride kaldı geçirdiğimiz gece, zevkleri
Ve o zevklerin korkusu. O bitmek umudu olmayan
Hüzün de geride kaldı.
Çamlar, güneş, pencereler-işte oradalar.
Ağaçların altında iki iskemle. Niçin iki?
Haa evet, biri oturmak, biri de bacaklarını uzatmak için.
Yannis Ritsos
Hiç yorum yok
Yorum Gönder