Merhaba Semra Hanım, okuyucularımıza kısaca kendinizden bahseder misiniz?
İnsanın kendinden bahsetmesi dünyanın en zor işlerinden biri. Kurgu yapmak bile bundan daha kolay. 1974 yılında Afyon’un Dinar ilçesinde doğdum. İlk ve orta öğrenimimin ardından hukuk eğitimi için Ankara’ya geldim. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olduktan sonra bir kamu bankasında avukat olarak çalıştım. Sonrasında bir süre de serbest avukatlık yaptım. 2020 yılında ilk romanım Tek Zaman yayımlandıktan sonra üniversitemin Fikri ve Sınai Haklar Merkezi’nde telif hukuku alanında yüksek lisans yaptım. 2023 yılından beri de iki ayda bir yayınlanan edebiyat dergisi biLAkis’in Editörü ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürlüğü’nü yürütüyorum.
Bu hayatımın görünen yüzü. Bir de görünmeyen yüzü var ki okurlarla asıl bu yanımı paylaşmak isterim. Hayal dünyam çocukluğumdan beri çok güçlüydü. Okuduklarımı görsel olarak kolaylıkla zihnimde canlandırabilir ve izlediğim bir filmin karakterleri ile özdeşleşip uzak diyarlara onlarla birlikte yolculuk yaptığımı çarçabuk hayal edebilirdim. Bu huyum yıllar içinde gelişerek büyüdü. Gerçek dünyadan kopmayı seven yanımın da desteğiyle okuduğum kitapların içindeki karakterlere ve hikayelere kendimi kaptırmaya devam ettim. Gerçeklikten kendimi koparmak istediğim zamanlarda, neşeli olduğumda mutlu olduğumda, tedirgin ya da umutlu olduğumda hep kitaplara sığınırım. Gerçek yaşamı gerektiği gibi ve gerektiği kadar yürütebildiğim her andan sonra koşup gittiğim ilk yer kitaplarımdır. Tarih, arkeoloji, felsefe, bilim her zaman ilgimi çekti ve bu alanda okumalar yapmak bilincimi çok besledi.
Yazma yolculuğunuzdan kısaca bahseder misiniz? Sizi kitap yazmaya yönlendiren nedenler nelerdir?
Bundan 10 yıl önce bir roman yazmaya başladığımda neden daha önce yazmaya başlamadım, diye hayıflandığımı hatırlıyorum. Öncesinde sıkı bir okuyucuydum. Sonra bilincimdeki her şeyin çok fazla biriktiğini ve taşmak üzere olduğunu fark ettim ve ilk kitabım Tek Zaman böyle ortaya çıktı.
Yazarlık sizin için ne ifade ediyor?
Yazmak bana en az okumak kadar iyi geldi. Yazdıkça bunu daha iyi anlıyorum. Sadece roman ya da öykülerim değil Bilakis için de düzenli olarak Bilakis Kitap Güncesi köşesinde kitap incelemesi yazıyorum ve tabi editör köşesi de benim sorumluluğumda. Bu durum da düzenli bir yazma alışkanlığı kazanmamı sağladı. Yazmak göründüğü kadar başıboş bir iş değil. Belli bir disiplin gerektiriyor ve yaptıkça gelişen bir alışkanlık. Duyguları ve düşünceleri yazarak ifade etmek son derece keyifli ki ben konuşmaktansa yazarak ifade etmeyi daha çok seviyorum. Doğrusu yazarak kendimi daha derli toplu ifade edebiliyorum. İyi kurgulanmış denemeler ve öyküler zamanla bana daha fazla keyif vermeye başladı. Kurgu yazmak başlı başına bir macera. Karakterlere can vermek olacakların heyecanını onlarla birlikte yaşamak dünyanın hem en zor hem en gizemli yolculuğu. Yazmak insanın içini dışına çıkaran bir eylem. Bu haliyle kendi bilinç üstü ve bilinç altımla da yüzleştim, kendi sınırlarımı, kıyılarımı, köşelerimi keşfettiğim bir hal oldu benim için.
Göbeklitepe / Son Kaplan Adam isimli kitabınız Alaska Yayınları’ndan çıktı, tebrik ederiz. Kitabınızda okurlarınızı ne gibi sürprizler bekliyor?
Göbeklitepe bildiğiniz gibi son yıllarda hem ülkemizde hem dünyada büyük ses getirmiş bir buluş. Antik zamandan tarihte epey geriye giderek MÖ 9000’lerde Urfa çevresinden yaşamış bir medeniyetinin izlerine tanıklık etmek başlı başına oldukça heyecan verici. Arkeoloji, tarih, özel olarak da dinler tarihi de edebiyat kadar sevdiğim ve ilgimi çeken bilim dalları olduğu için Göbeklitepe ilk keşfedildiğinden beri ben de herkes gibi buralarda kimlerin yaşamış olabileceğini, yaşam alanı mı yoksa tapınak veya ibadet alanları olduğunu ve sonrasında neden terk etmiş olabildikleri hakkında epey kafa yordum bu konuda yazılmış bilimsel eserleri okudum ve arkeologların değerlendirmelerini dinledim. Sonra zihnimde yaşayan bir Göbeklitepe’nin görüntüleri belirmeye başladı. Tepelerde avlanan T taşlarının arasında gezinen, âşık olan, ölümlere, savaşlara tanık olan insanlar adeta “biz buradayız” der gibi bilincime düşmeye başladılar. Ben de MÖ 9000’lerde yaşayan birbirine âşık olan iki genç insanın hikayesini, sosyal arka planları ile birlikte ve arkeolojik bulgularla da besleyerek kurgu bir hikâyeye dönüştürdüm. “Son Kaplan Adam” ismi ise hikâyenin kahramanı olan genç adamın sevdiği kadınla evlenebilmesinin sırrını taşıyor.
Başucu yazar ve kitaplarınız nelerdir? Yazarların ve kitapların hayatınıza nasıl bir etkisi oldu?
Her ne kadar dünya ve Türk klasik edebiyat eserlerini severek okusam da fantastik kurgu her zaman benim için çok kıymetliydi. Bunun için Ursula Le Guin, Tolkein, Asimov ilk sırada sayacağım yazarlar. Bunlar dışında Yaşar Kemal, Füreyya, Latife Tekin, Virginia Wolf, Hemingway ve Dickens ilk anda sayabileceğim, eserleri ruhumda iz bırakmış yazarlardır. Kitaplar benim için vazgeçilmezdir. Bildiğim her şeyi kitaplardan öğrendim. Hayata insanlara dair ne varsa kitaplar benim en önemli öğretmenimdi. Dünyanın en yetenekli, hayal gücü en gelişmiş, en zeki insanlarının yazdığı muhteşem kurgu hikayelerle bilincimin buluşmuş olması benim için büyük bir şans. Kitaplarla çevrili bir dünya beni hem mutlu eder hem de güvende hissetmeme sebep olur. Bu sebeple kütüphaneler benim sığınağımdır. Bazı kitapları dönüp dolaşıp okurum. Defalarca ve onlarca kez okuduğum bazı kitaplar var. Onları yaralarıma ve umutlarıma basarım adeta bir ilaç gibi.
Üzerinde çalıştığınız yeni bir kitabınız var mı? Okuyucularınıza ipucu verir misiniz?
Bir roman ve bir de öykü kitabı üzerinde çalışıyorum. Roman, 1920 Ankara şehrinde kurtuluş mücadelesine alelade insanların yaşamı üzerinden bakan bir kurguya sahip. Öykü kitabım birkaç değişik formda 36 öyküden oluşan bir kitap olacak. Öykülerimin bir kısmı gerçek insan hikayeleri bir kısmı mitolojik öyküler ve bilim kurgu öykülerden oluşuyor. Tümünü bir öykü kitabında çıkarmak çılgınca bir karar gibi duruyor ama denemek istiyorum. İlgi alanlarımın farklılığı beni böyle bir kitap planlamaya zorladı denebilir. Çünkü ne gerçekten ne arkeoloji tarih ve mitolojiden ne de geleceğin olası dünyasından kopabiliyorum. Bu haliyle yine Tek Zaman romanımın genel temasıyla paralel olarak geçmiş, şimdi ve gelecek temalarına odaklanmaya devam ediyorum. Hepsinin birbiriyle olan bağına ve ilişkisine inanıyorum. Bu sebeple öyküleri kurgularken birini diğerine tercih edemedim ve tümünü aynı kitabın içinde yayınlamak istedim. Tamamlanıp yayınlandığında okurlar geçmişten geleceğe uzanan bir çizginin üzerinde yürürken bulacaklar kendilerini.
Son olarak okuyuculara söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Herkesin yaşama tutunma yolları nefes alanları keyif aldığı eylemler farklıdır mutlaka. Benim içinse kitaplar her zaman baş köşedeydi. Hayatın tüm zorluğuna karşın iyi ki edebiyat, sanat, müzik var, diyebilmek ve edebiyatla ilgili de yayınladığım kitaplar, edebiyat dergisi Bilakis üzerinden naçizane bunun bir parçası olmak benim için çok değerli. Ardımda hayal gücümün parçası olan kitaplar, yazılar, öyküler bırakarak ilerlerken adeta yaşadığımı hissediyorum. Seyahat etmek, yeni kültürler tanımak da benim için yine yaşamıma değer katan aktiviteler arasında. Yaşamın tüm koşturmacası ve keşmekeşi arasında bu nefes alanlarına sahip olduğum için çok mutluyum.
Hiç yorum yok
Yorum Gönder