Merhaba hocam, okuyucularımıza kısaca kendinizden bahseder misiniz?
Başkent Ankara’da doğup büyüdüm. Çankırı İline bağlı ve kuzey sınırında kalan, iklim ve kültür olarak Batı Karadeniz Bölgesinde yer alan, Ilgaz Dağı’na komşu, Kurşunlu İlçesi nüfusuna kayıtlıyım. Yenimahalle Anadolu Teknik Lisesi Elektronik Bölümü ve Ankara Üniversitesi Yerbilimleri Mühendisliği bölümlerinden mezun oldum. Askerliğimi Hatay İlinde yedek subay olarak yaptım. Özel bir firmada şantiye şefi olarak meslek hayatına başladım. Hâlen Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığında Deprem Koordinatörü Şube Müdürü olarak görev yapmaktayım. Her zaman sahada olmayı sevdim, seçtim. Güzel dünyamızın birçok noktasına ve cennet vatanımızın il/ilçe bazında her karışına ayak basma şerefine nail oldum. Çalışma odaklı ve içtimâi konularda birçok şiir, makale, radyo-TV programları, seminerlerim var. Yüzlerce sertifikasyonlu eğitime katıldım, eğitim verdim. Ama hayat koşturmacasında en önemli belgenin gönül sertifikası olduğunu anladım. Birçok Sivil Toplum kuruluşunda yöneticilik yaptım, halen Ankara Uluslararası Batıkaradeniz Birliği Genel Başkanvekilliği görevini gönüllü olarak sürdürüyorum. Bir elmanın yarısı, üç kız babasıyım. İyi derecede İngilizce bilmekteyim.
Sizce şiir nedir? Şiirde olmazsa olmaz dediğiniz öğeler var mı?
Söz kıyıda yüzmekse, şiir derin denizlere dalmaktır. Şiir sözlerin maddi görünürlüğü ile manevi düzlemdeki dansının kıvamında bir araya gelmesi; gönülden, gönüllere belli frekansta iletilmesidir. Söz bilmeyenin şiir yazması zordur, ancak her sözü bilen de şiir yazamaz. Zira insan kağıt ve kalemi eline alınca sözler ona direnir. Şiirin ne zaman dile geleceği, yazıya akacağı; suyun ne zaman sele dönüşeceğinin belli olmaması gibi, insana bağlı bir husus değildir.
Şiir yazmak/şiirin yazdırılması için her şeyden önce binyılın seyyahı İbn-i Batuta’nın “Derdi olanın vakti olmaz” dediği gibi, insanın “Dertli” olması gerekir. Derdinde derin denizler gibi olması elzemdir. O denizlere dalacak inanç, birikim ve cesaret insanın azığı olmalıdır. Şiir yazacak akıl yeterli olsa da, yanına sağlam bir ruh gerekir. Bu akıl ve ruhun birlikteliğini onaylayacak ilahi bir enerji gerekir. Yemek tariflerindeki gibi; malzemeleri katıp, karıştırınca şiir olmaz. İçine insanȋ hasletleri katmak, sevgiyi yaşatmak, nefreti uzaklaştırmak gerekir. Eksik kaldığımız önemli bir haslet de, şiire kalbȋ ve hasbȋ olarak değer verecek bir toplum yapısının olması gerekir. Hülasa çok çalışmak ve kendini bilmek gerekir. Zira kendini bilen her şeyi bilir.
Şairlik sizin için ne ifade ediyor? Öykü, deneme tarzında yazılar da yazıyor musunuz?
Şairlik; insana dair hasletleri, insanın sınırlarını zorlayan bir anlayışla; bir akarsuyun denize ulaşma heyecanını, devamlı şelalelerden çağlayarak hissetmesi gibi yaşamanın ve bu duygulara müptela olmanın bir tezahürüdür. Şairlik insani değerleri üstün tutarak, diğerlerine göre değil değerlerine göre yaşayarak, edebini bedeninden üstün tutma ve insanı “İnsan” kılma çabasının, ilahi bağlantı gerektiren bir yansımasıdır. Bu duyguların harmanlandığı yer şairin fabrikasıdır. Şiir bu fabrikanın mahsulü olsa da, bu fabrikanın ruhsatı sadece şaire bağlı değildir. Şairlik klasik bir meslekten çok, insanın ruhuna yakışan bir elbiseyi giymeye benzer. Şair emek harcar, kitap okur, tefekkür eder, vaktini ilim yolunda harcar. Ancak; bu ilahi elbiseyi ne zaman giyeceğini kendisi dahi bilemez. Şiir çalışmaları haricinde değişik konularda birçok radyo/TV programları ve makalelerim var. Kitap okumayı seviyorum, yazmakta beni rahatlatıyor. Ancak kamu hizmeti ve STK faaliyetlerinden dolayı yazdıklarımı derlemeye yeterince vakit bulamadığımda oluyor.
Yazma yolculuğunuzdan kısaca bahseder misiniz? Bu yolculukta size kimler destek oldu?
Çocukluk dönemimden bu yana kitaplara ve söze uzak değilim. Tam bir kitap kurdu olduğum söylenebilir. Havuzda toplanan suyun akması gerektiği gibi, belleğimde ve ruhumda toplanan sözlerin kendi hayat bakışım, inancım, maneviyatım ve dünyadaki mazlumların yaşadığı sıkıntıların azaltılması konusunda İslam’ın sancaktarı olan necip Türk Milletinin bir ferdi olmanın üzerime yüklediği sorumluluk beni her zaman derdimi ifade etmeye zorlamıştır. Ben şiirin ilahi yönüne ve büyüsüne inananlardanım. Bu yüzden çocukluk döneminde yazdığım şiirlerimi arşivlemedim. Onları paylaşınca adeta büyüsü bozulup, elimden bu yeteneğim alınacak gibi bir hissiyata sahiptim. Ama zaman ilerledikçe gördüm ki paylaşım sadece mal ve mülkle ilgili değil. İnsan Rabbinin ona verdiği her şeyin fazlasını paylaşması gerekir. Paylaş ki kaderin değişsin. Bende elimden geldiğince paylaşmaya çalışıyorum.
Mehmet Akif Ersoy’un şiirleri ve İstiklal Marşı çocukluğumdan bu yana beni çok etkilemiştir. Türk İslam anlayışına sahip şair ve yazarların maneviyat bütünlüğü, bana her zaman samimi gelmiştir. Ama okuduğum kitapları seçerken tutucu bir anlayışta değilim. Her kitapta en az bir güzel nokta olduğuna inanırım. Mesele o noktayı yada noktaları bulup, kendi bakış bütünlüğünüzle harmanlayabilmek. Kamuda şahit olduğum; liyakatsizlikler, yönetim beceriksizlikleri ve Mobbing olaylarına bizzat maruz kalmak ruhumda yoğun bir enerji birikimi ile bambaşka, yepyeni bir başlangıca sebebiyet oldu. Şimdiki aklım ve bakışımla; bu yaşadığım olayları ve kişileri de, ikinci yazma dönemimin oluşmasına vesile oldukları için sitayişle anıyorum. Çünkü yaşadıklarım, bende suları aşan seller misali, Tevhid şiarına dört nala koşan dünya hayatını anlama konusunda büyük bir heyecana sebep oldular. Allah onlardan razı olsun ve de onları ıslah etsin. Türk Milletini de, bu kutsal “İlay-ı Kelimetullah” davasında koruyup, yüceltsin.
Kitabınız Alaska Yayınları’ndan çıktı. Kitabınızda şiirseverleri ne tür şiirler bekliyor? İpucu verir misiniz?
Cismâni Akıl Rûhâni Güç isimli kitabımın; ülkemize ve sınırları aşan coğrafyalara hitap eden Alaska Yayınları’ndan çıkması, beni ziyadesi ile bahtiyar etmiştir. Kitap; “Cismâni Akıl Rûhâni Güç, Türk Milleti, İnsana Dair, Dünya Hayatı” isimli dört bölümden oluşuyor. Her bölüm; o bölümün konusu hakkında girizgah ve konu bütünlüğüne sahip 15 şiirden oluşmakta olup, toplam 60 şiir içermektedir. Kitaba Cismâni Akıl / Rûhâni Güç ismini vermemin asıl nedeni; hayata insan merkezli bakan, insan ruhuna dair hasletleri önceleyerek, tarihte üstün başarı seviyeleri yakalayan Türk medeniyet kodlarımız ile modern çağın kodları arasında çevrimiçi bir bağlantı kurma isteğimden kaynaklanmaktadır. Tüm dünyaya hitap edecek, insan merkezli bir medeniyet inşa etmek, mazlum dostu Türkler için ilahî bir yazgıdır. Kim bilir? Belki bizler de bu duruma vesile olacak, şanslı bireyler olabiliriz.
Anda kalarak gelenekten, geleceğe bir bağlantı kurma ve bu bağlantı ile yaşadığımız dünyada insanlığa dair azalan umutları artırma çabası ile yazdığım şiirlerimde; diğerkamlık, kapsayıcılık, misafirperverlik, şefkat, merhamet, iyilik gibi insana dair hasletleri yaşama ve yaşatma endişesi bulunmaktadır. Bu endişenin kaynağı; tarihin her döneminde insanlığa yön veren ve üstün başarı seviyelerini yakalayan ecdadımızın ve Türk İslam anlayışının omuzlarıma yüklediği sorumluluk duygusudur. Zira kendi zahirinde ilahi bir frekans yolculuğunda akıp giden iyilik ve kötülük mücadelesinde insana düşen, iyiliğinde kötülüğünde tek millet olduğunu anlaması ve tarafını seçmesidir. Doğru yada yanlış tarafı seçeceği anahtarın kendi içinde olduğunu anlayan insan, başarıya bir adım yaklaşmış olacaktır.
Sefer ve kendini tanıma niyeti ile yolculuk etme anlayışına sahip olduğum dünya hayatında, öne çıkan başarılı insanların ortak bir özelliğinin de kitap okuma alışkanlıkları olduğunu gördüm. Benim de en büyük kazancım, bu alışkanlığa sahip olmamdır. Bu kitaptaki şiirlerim, geçici dünya hayatını "İkra" şiarı ile okuma alışkanlığımdan elde kalan duygularımın bir yansımasıdır. İçimde akıp duran şelale benzeri duyguların, akıl ve ruh süzgecime takılan kısmı olan şiirlerimi yazarken dikkatimi çeken; mısraların başlangıçlarındaki simetrinin bitişlerde de olmasıydı. Bir kurgudan çok, iç âlemimden yansıyan bu özel durumu araştırdığım kadarı ile dünyada da benzeri olmadığını gördüm, mutlu oldum. İnşallah siz kıymetli okurlarımla, bu mânâda da bir frekans yakalamış olur ve mahcubiyet yaşamam.
Başucu yazar, şair ve kitaplarınız nelerdir? Yazarların ve kitapların hayatınıza nasıl bir etkisi oldu?
Dünya ve Türk klasiklerinin yanında; Lev Tolstoy, Farabi, Muhibbi, Yunus Emre, Mehmet Akif Ersoy, Necip Fazıl Kısakürek, Yahya Kemal Beyatlı, Sezai Karakoç, Abdürrahim Karakoç, Nurullah Genç gibi şairleri sever ve okurum. Yazılan bütün kitaplar övgüyü hak eder. Özellikle edebiyatın önem bulmadığı bizim gibi toplumlarda yazmak; övgüye mazhar, çok büyük bir cesaret işidir. Mutlak anlamda bakıldığında insan hayatı çok sınırlıdır. Başkalarının kitapları, başka insanların hayatı, tecrübesi, bakışı ve farklılıklarını yansıttığı için; her kitap bir hayattır aslında. Kitap okuyan insan da kısıtlı olan kendi hayatının yanı sıra, başkalarının hayatını da yaşamış olur. Ufku, vizyonu değişir; tekamül yolunda ilerlemiş olur. Kitap okumak sınırlı hayata sahip insanoğlu için, aynı zamanda ilahi enerji ile bağlantı kurmanın da bir yolu diye düşünüyorum. İkra emri ile başlayan muhteşem bir kutsal kitabımız olmasına rağmen, “İkra” şiârına bu kadar uzak bir toplum olmamız anlaşılır gibi değil. Sınırlı yapımıza, Sınırsız Güç’le irtibat imkânının verilmesi büyük bir lütuftur. Bunu inatla görmezden gelenlerle irtibatın kesilmesi, asaleti olanlara matuftur.
Üzerinde çalıştığınız yeni bir kitabınız var mı? Okuyucularınıza ipucu verir misiniz?
Bugüne kadar yazmış olduğum denemeler, makaleler, köşe yazıları ve değerlendirme yazılarımı bir kitapta toplamak istiyorum. Milli ve manevi değerler ekseninde, önce kendimden başlayarak insanı “İnsan” kılmak arzusuyla bir çok farklı konuda yazdığım bu yazıları, okurlarımın da beğeneceğine yürekten inanıyorum. Dünyanın hangi noktasında olursa olsun; meşrep, soy, sop gibi özelliklerine bakılmadan, insanın acısını kalbî ve hasbî olarak hissedebilmek; yapılan her hareketin özüne yansıdığı, adeta bir titreşim havuzu olan hayatı anlamanın en önemli merhalesidir. Bu mânâda yazacağım kitapların okurlarımla aramda derin bir etkileşim ve köklü bir bağlantı kurmasını arzu ederim.
Son olarak okuyuculara söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Dijital çağın gerekleri ile medeniyet kodlarımızı, adalet ekseninde yeniden buluşturmanın şifreleri; kültür, sanat, eğitim, fen, felsefe, iktisat ve içtimai hayat gibi insanı ilgilendiren bütün konularda, insanı merkeze alan bir anlayışta gizlidir. İnsanı, insan kılan; makyaj ve pahalı kıyafetler değil, kalbinin derinliklerinden gelen nezakettir. İnsanî bakışın vazgeçilmez ilkesi olan kul hakkı, insanlığın nüvesini teşkil eder. İnsanın kalemine güç, gönlüne sevinç dolması için, soy ve sop gözetmeksizin her an mazlumların acısını duyması, çalışması ve üretmesi gerekir. İnsanın hayatta azaltmak istediği bir kötülük varsa, temizliğe önce kendi içinde başlamalıdır. İnsanın kendi ile mücadelesi ruhunu tanıması ile başlar. Niyetin gücü, adımların büyüklüğünü belirler. Gönül dili bilip, hata yapmak; çok dil bilip, hatasız olmaktan iyidir. Bu onurlu insanlık mücadelesi; sadece kan ve gözyaşıyla değil, kalem ve kağıtla mücadele ederken acı duyarak, yanlış yapma ihtimaline karşın doğru yolu seçerek, sabır ve heyecan arasındaki muhteşem dengeyi kurarak kazanılabilir. Kıymetli okurlarım; Haydi! Bu mücadelede birlikte yol alalım…
Hiç yorum yok
Yorum Gönder