Haylaz Zamanın Ortasında

Sessiz kalabalıkların içindeki haylaz çocuklardık biz. Gürültümüzle sessizliği reddeder, suskunluğun sesi olurduk.
0
Haylaz Zamanın Ortasında

Sessiz kalabalıkların içindeki haylaz çocuklardık biz. Gürültümüzle sessizliği reddeder, suskunluğun sesi olurduk. Kalabalıklar, dalgın olanlara kendi evinde yabancıydı artık. Biz o yabancılığa dil olduk haylazlığımızla. Üç kişiydik sen, ben ve o. Sessizliğimizin gücünü yaşadıklarımızdan almıştık. Sen isyanından, o yalnızlığından, bense bana yaşatılanlardan.

Mahallenin bilge amcası olan babam, sessizliğin karanlık yüzünü daha bıyıkları terlememişken anlamıştı. Oğlunu susturan bir baba, kalabalıkların oğlunu dışlamasına dayanamazdı. Üç haylaza haylazlık etmemiz için sessizliğin önünü açmıştı bir bakıma.

Sesimizi duyurduklarımızla sınandık. Sessizlik yenmedi ama yordu bizi. Önce seni aldı aramızdan, hayatın en sert tokatıyla, ailenle sınandın. Ben inatçıydım, düştükçe yeniden ses oldum. Çok kaybettim, çok yarıda kaldım ama hâlâ yoldayım.

Senin beni en çok vazgeçiren yanın, o’nun sessizliğe ses oldukları tarafından ölüme itilmesiydi yakışmamıştı. Gürültülü haylazlığımıza and içmiştik. Kadınların “Tatar Ramazan”dediği o küçük kız çocuğu gitmişti. Bugün, gidişinin acısını her zerremde hissettim.Sen ve ben, artık sürüleşmiş sessizliklerin arasında dolaşıyoruz. Ne sese ne sessizliğe tahammülümüz kaldı. Kendi haylazlığımızın sesine bile. Bir bilet alıp gitmek istedim… Başka sessizliklere, başka red’lere. Son bir kez haylazca bakıştık, sonra yolun ortasında ayrıldık. Trafik kalabalıktı. Bizse haylaz zamanın ortasında öylece kalakaldık.


Gülcan Şık / Edebiyat Gazetesi / Ağustos 2025 / Sayı 31

Hiç yorum yok

Yorum Gönder

1932-2025 © Edebiyat Gazetesi
ISSN 2980-0447