Orhan Veli'yi Sahnede Canlandırmak En Büyük Hayalimdi

Edebiyat Gazetesi olarak Devlet Tiyatrosu Sanatçısı Serdar Hacıoğlu ile Bir Garibin Vedası isimli tiyatro oyunu hakkında bir söyleşi gerçekleştirdik.
0

Merhaba Serdar Bey, okuyucularımıza kendinizden kısaca bahseder misiniz? Vizyonunuz ve misyonunuz nedir?

Ben Serdar Hacıoğlu,  31 yaşımda Devlet Tiyatrosu sanatçısıyım. Vizyonum, sahnede sadece bir hikâye anlatmak değil; seyircinin kalbine dokunan, onu kendisiyle yüzleştiren işler üretmek. Misyonum ise sanatı toplumsal hafızanın bir parçası haline getirmek; hem sahnede hem hayatta sahiciliği savunmak. Uzun yıllardır psikoloji ve felsefe alanlarına derin bir ilgi duyuyor, bu konularda çok okuyorum. Bu tutkum hem benim hayatımı kişisel gelişim anlamında geliştiriyor, hem de mesleki olarak oyunda yarattığım karakterlerle daha yakından bağ kurmamı, sahnede derinlik yaratmamı ve yarattığım her esere düşünsel bir omurga kazandırmamı sağlıyor. Bir Garibin Vedası da bu anlayışın en somut yansımasıdır.

Devlet Tiyatrosu Sanatçısı Serdar Hacıoğlu

Bu oyunun fikri nasıl doğdu?

“Bir Garibin Vedası” yaklaşık sekiz ay önce zihnimde filizlendi. Konservatuvar yıllarımdan beri içimde Orhan Veli hayranlığı vardı. Onun şiirlerindeki yalınlık, insan sevgisi ve hayatın en küçük anlarını bile sanatın merkezine koyabilmesi beni hep etkiledi. Bir gün kendime şu soruyu sordum: “Orhan Veli ile ilgili Sahnede ne görmek isterdim ve ona hayat verme şansım olsaydı nasıl oynamak isterdim?” Cevap netti: Orhan Veli’nin iç dünyası.., ruhu.. Yaşamı.. ve içsel çatışmaları.. ve en önemlisi insan sevgisi.. Böylece hem oyuncu olarak biriktirdiklerimle hem de Serdar’ın hayal dünyasıyla Orhan Veli ile birlikte güzel bir yolculuğa çıktım. Orhan Veli’yi sahnede canlandırmak uzun zamandır en büyük hayallerimden biriydi; fakat bunu hâlihazırda var olan metinlerin izinden gitmek yerine ki bu metinlerin hepsi çok değerli ama benim anlatmak istediğim, Orhan Veli’nin bambaşka bir yönüydü. O yüzden ben ne görmek ve oynamak isterdim sorunun güdüsü bana bu eseri yazmaya doğru götürdü. İyi ki de götürmüş (Gülüyor)

Evet iyi ki yazmışsınız Serdar Bey sayenizde edebiyat ve tiyatro dünyasına güçlü bir eser kazandırdınız peki neden Orhan Veli?

Çok teşekkür ederim efendim. Çok incesiniz. Sözleriniz beni gururlandırdı birazcık da utandırdı (Gülüyor) Çünkü Orhan Veli sadece bir şair değil; Garip akımıyla edebiyatı sokağın diliyle, halkın nefesiyle buluşturmuş, Melih Cevdet ve Oktay Rıfat’la birlikte insani bir devrim yapmış bir sanatçı. Şiirini kalıplara hapsetmemiş, hayatın kendisini şiir yapmış. Benim için Orhan Veli, hem özgürlüğün hem sahiciliğin simgesi. Onun hikâyesini sahneye taşımak, sadece bir sanat projesi değil, aynı zamanda hayata karşı bir duruşu simgeler. Ve bu duruş benim için önemlidir. Orhan Veli benim iç dünyama şey katmış bir şairdir. Kendimle her baş başa kaldığım anda Murathan Mungan Hocamızın yazdığı ve dramaturjisini yaptığı ve hem insanlığına hem sanat hayatına ve hem aktörlüğüne hayran olduğum rahmetli Müşfik KENTER’in sesinden Bir Garip Orhan Veli iyi açıp Orhan Veli’nin şiirlerini çok dinlemişimdir. Bu benim için hatta bir meditasyon biçimi bile diyebilirim. Müşfik Hocanın sesi, Ve Orhan Velinin şiiri ve bu ikisi tek yürek! Söylesenize efendim bundan daha iyi meditasyon biçimi olabilir mi? (Gülüyor). O yüzden bende bu ustaların izinden giderek Hadi bakalım Serdar Kolları sıva. Madem oynamak istiyorsun nasıl oynamak istiyorsan öyle yaz dedim.

Ellerinize sağlık. (Burada ekibimizde gülüyor)  Bir Garibin Vedasının atmosferi nasıl ve nereden besleniyor?

Oyun, Orhan Veli’nin ölümünden sonra “Hayatını baştan sona izleme” hakkını kullanmasıyla başlıyor. “Göklere çıkınca meleklerin söyle bakalım Orhan her ademoğlunun hakkıdır hayatını tekrar baştan sona izlemek en çok nereye gitmek istersin” sorusuna Orhan’ın verdiği cevap, hayatımın  en çok geçtiği yer: Lambo’nun Meyhanesi müsaade ederseniz oraya gitmek isterim der. Orhan Veli için burası sadece bir mekân değil; dostlukların, aşkların, şiirlerin ve yüzleşmelerin mabedi. Meyhanenin sıcaklığı ile ölümün soğuk nefesi aynı sahnede buluşuyor. Orhan Veli, Araf'ta son bir kez hayatını baştan sona tekrar yaşıyor; şiirleriyle, türküleriyle, dostluklarıyla, aşklarıyla ve her şeyden önemlisi insana ve hayata dair olan sevgisiyle. Son bir kez hayata ve sevdiklerine veda ediyor. Bu atmosferi kurarken içsel sezgilerimi çok kez  dinledim. Ben Orhan Veli’nin yerinde olsaydım ve onun hayatını ben yaşamış olsaydım onun koşullarında nasıl veda ederdim diye düşündüm. Bu sormuş olduğum soruyu biz Oyunculuk sanatında bir karakteri yaratım aşamasında da sorarız. Asıl beslendiğim kaynak içsel kaynağım diyebilirim. Ve tabi ki Asıl Orhan Veli’nin yaşamı çok önemli o yüzden araştırma sürecinde çok titiz davrandım Orhan Veli’yi hayat hikayesini anlatıyor çünkü Orhan Veli’ sahnede dolayısıyla her şeyin gerçek ve çok samimi olması gerekir. Hata yapma şansınız kesinlikle yok. Bir de benim en önemli dertlerimden biri de Orhan Veli’yi hiç bilmeyen birinin bu oyunu izledikten sonra Orhan Veliyi  baştan sonra tanımalarını istememdi. Orhan Veli’nin kim olduğunu? Edebi kişiliğini? Hayata edebiyata ve sanata  nasıl baktığını ? Edebiyatımıza neler kazandırdığını.. Tercüme bürosunu ve sabahlara kadar Orhan Veli ile arkadaşlarının sabahlara kadar çalışarak şuan ülkemize kazandırdıkları bir çok yabancı eseri nasıl kazandırdıklarını ? , O dönemdeki güzelim köy enstitülerini  ve burada neler yapıldığını? Eğer kapanmasaydı nasıl bir toplum olacağımızı? Garip akımını. O dönemim daha nice önemli yazar, ressam ve şairlerini  Sebahattin Ali, Sait Faik Abasıyanık, Oktay Rıfat Horozcu , Melih Cevdet Anday,  Abidin Dino.  Cahit Sıtkı Tarancı Cemal Süreyya  ve o dönemde ki daha nice önemli isimlerin edebiyatımıza neler kazandırdıklarını ?  Bu önemli isimlerin arasında ki dostluğu  ve edebiyatımıza bıraktıkları tüm mirasları Orhan Veli’yi hiç bilmeyen birisi oyunu izlerken bu kültür mirasını baştan sona bilsin ve iyi bir fikri olup evine öyle gitsin istedim. Dolayısıyla bu süreç de çok titiz çalışılmalıydı ger bilgi belki binlerce kez teyit edilmeliydi.

Bir Garibin Vedası Tiyatro Oyunu

Hangi kaynaklardan yararlandınız?

Yalnızca dijital kaynaklarla yetinmedim. Orhan Veli’nin kendi kaleminden çıkan mektuplar, şiirler ve öyküler temel başvuru noktamdı. Haluk Oral’ın “Bir Roman Kahramanı Orhan Veli”, Seray Şahinler Demir’in “Ağabeyim Orhan Veli” kitaplarından yoğun olarak yararlandım. Ama esas ışık Seray Hanım oldu. Burada özellikle Seray Hanım’a, yeri gelmişken oyunun sahiciliğini artıran samimi paylaşımları ve nazik desteği için teşekkür ediyorum. Dramaturji sürecinde Devlet Tiyatroları dramaturgu Füsun Ataman’ın değerli yönlendirmeleri de benim için çok kıymetliydi; 2 ay boyunca çok yoğun biçimde kendisiyle çalıştık, kendisine teşekkür ediyorum. Bunun dışında gözüne güvendiğim birçok yazar ve meslektaş dostuma metni gönderdim; sağ olsunlar vakit ayırıp okudular. Onlara da teşekkür ederim; onların yapıcı eleştirileri sayesinde oyunun omurgasını güçlendirdim. Ve en önemlisi, bu süreçte ve her zaman yanımda olan, oyunu attığım gibi ilk okuyan ve yapıcı eleştirileriyle oyuna yön veren canım anneme, erkek kardeşime ve kız kardeşime içten teşekkür ederim. Ayrıca size bu eserin ışığına katkı sağlayan edebiyat gazetesi ailesine ve okuyucularına da ayrıca teşekkür ederim.

Meslek büyüğüm, beni konservatuvara kazandıran, Devlet Tiyatroları sanatçısı, akademisyen ve hayatımda derin izler bırakmış Sayın Fırat Demirağ hocama teşekkür ederim. Oyunuma büyük bir sahiplenme duygusuyla yaklaştı; hatta rejisini üstlenmek istediğini söyledi. Bu isteği beni fazlasıyla yüreklendirdi. Oyunun ilk yazıldığı dönemde, yoğun programına rağmen metni okuyup çok kıymetli dramaturjik açılımlar sağlayan ve yönlendirmeleriyle oyunun gelişmesine önemli katkı sunan Sayın Muzaffer Kırıkkalp hocama teşekkür ederim. Yazım sürecinde neredeyse her an fikir alışverişinde bulunduğum, teknik bilgisi ve manevi desteğiyle yanımda olan, Devlet Tiyatrosu’nun en değerli teknik personellerinden sevgili ağabeyim Çağlar Tekman’a ve her zaman içten desteğini sunan değerli eşi, meslek büyüğüm Yeliz Tekman’a şükranlarımı sunarım.

Metni ilk okuyanlardan, en az benim kadar heyecanlanarak saatlerce üzerine konuştuğum meslek büyüğüm Burçin Börü hocama; aynı şekilde desteğini açık yüreklilikle ifade eden meslek büyüğüm Gökhan Doğan hocama teşekkür ederim. Orhan Veli’ye gönül vermiş, “Rakı Şişesinde Balık Olsam” müzikalinin yazarı ve yönetmeni, disiplinine ve tiyatro adamlığına her zaman hayran olduğum değerli meslektaşım Hakan Akyüz’e desteği için teşekkür ederim. Oyunu okuyup fikirlerini dobra bir şekilde paylaşan meslektaşım ve arkadaşım Nazlı Köymen’e teşekkür ederim. Oyun yazımının ilk dakikasından beri yanımda olan, “Yazmaya devam edeceksin Serdar!” diyerek beni motive eden, meslek büyüğüm ve kurumumuzun müdür yardımcısı Ozan Sargın’a teşekkür ederim. Yoğunluğundan ötürü metni okuyamasa da desteğini her zaman hissettiren ve oyun için elinden geleni yapan sevgili ağabeyim Sebahattin Nazik’e teşekkür ederim.

Hayatımda tanıdığım en entelektüel insanlardan biri olan, yazdığım her metni sabırla okuyup beni yüreklendiren değerli ağabeyim Önder Arslanboğa’ya şükranlarımı sunarım. Ve sürekli desteğini hissettiğim, beni her daim kocaman yüreklendiren Duyan Ailesi’ne çok teşekkür ederim. Oyunun psikolojik yapısını daha iyi detaylandırmak adına fikirlerine her daim güvendiğim ve kendilerinden çok şey öğrendiğin  psikolojiyi bana  daha da çok sevdiren sayın psikiyatrist  profesör Dr. Ayşe Avcı ve Sayın profesör doktor Şükrü uğuz hocalarıma teşekkür ederim. 

Ve en büyük teşekkürüm, bugün olduğum insanın temelini atan, içimdeki rehber, hayatımın ilham kaynağı, sesi hâlâ kulağımda olan ve adını gururla soy ismimde taşıdığım Merhum HACI ŞEKER’e…O, yalnızca benim dedem değil; bu ülkenin vicdanı, karakteri ve ilkeleriyle hatırlanan gerçek siyasetçilerinden, değerli bir öğretmen, bilge bir baba figürüydü.Beni ben yapan değerleri bana o aşıladı. Ben de onun bıraktığı mirası, taşıdığım isimle yaşatmaya devam ediyorum. Bu oyunu ona ithaf ediyorum. Çünkü ben, onun eseriyim. O, dünyaya iyi bir eser bıraktı ve ben bu sözü ona verdim. Sözümü tuttum, tutmaya da devam edeceğim. Seni çok seviyorum, dedeciğim… Bu oyun, benim ismimle anılsa da, aslında Adana Devlet Tiyatrosu’nun eseridir. Biz bu oyunu birlikte yazdık. Aramızdaki dayanışma, birlik ve beraberlik, ortaya içimize sinen, güçlü ve sahici bir iş çıkardı.

Bizde teşekkür ederiz Serdar Bey. Oyunun merkezindeki “Orhan mı olacaksın, Veli mi?” sorusu  çok çarpıcı bu soru nasıl ortaya çıktı?

Bu, oyunun en derin çatışması. Ve bence insanın da en büyük çatışması! İnsanoğlu her şeyi düşünür; zihninden hem temiz hem kirli, hem doğru hem yanlış geçer. Yani kısacası iyi de kötü de insanda vardır. İnsan sürekli olarak kendisiyle çatışır ve onu insan yapan da budur. Fakat insanı insan yapan şey o derin dünyanın içinde hepsini gözlemleyip neyi tercih ettiğidir. İyi insanın da içinde kötülük vardır ama onu insan yapan, iyi olmayı seçebilme cesaretidir. Orhan Veli de bir insandı. Onun da içinde arzuları, tutkuları, karamsarlıkları değerleri, iyisi kötüsü vardı tabi ki hepimiz gibi.  Eserde ona hayata dönme şansı verilir ama tek bir şartla  şair olmayacak. Yazmayacak. Sıradan bir memur yada isterse milletvekili olma teklifi veriliyor. Tek şart yazmamak.. Bir yanda güvenli ve konforlu bir yaşam, diğer yanda riskli ama iz bırakan bir hayat. Bence Orhan Veli isteseydi, o keskin zekâsıyla bizim tanıdığımız Orhan Veli olmaz; belki çok zengin, hatta o dönemde milletvekili olabilirdi tabi bu benim düşüncem. Psikolojiyi, felsefeyi çok iyi biliyordu; kolay olanı seçseydi, sahte bir dünyanın içinde rahatça başarılı olabilirdi. Ama mutlu olabilir miydi? O ne pahasına olursa olsun Orhan Veli olmak istedi. Ve en güzeli de, “Bir garip Orhan Veli” olmak istedi. O bunu tercih ettiği için onlarca yıldır onu konuşuyoruz ve bugün Orhan Veli hakkında röportaj yapıyoruz. Diğer türlüsü olsaydı emin olun çabuk unutulurdu. İyi olmayı tercih etmenin bedeli ağırdır ama iz bırakır. Diğerini tercih etmek zaten kolay olanıdır. Bu çatışma, aslında hepimizin ömrü boyunca çatıştığı bir şeydir kim olacağım? Yada kim olmak istiyorum?  İnsan önce kendi vicdanıyla yüzleşir; asıl sınavını orada verir. Orhan Veli’nin Araf'taki bu içsel mücadelesi, izleyiciye “Sen olsaydın hangisini seçerdin?” sorusunu doğrudan hissettirir.

Oyunun seyirciye mesajı ne?

Finalde Orhan, konforu değil, şiirini ve garipliğini seçer. İstanbul’a son kez bakar ve “Hadi eyvallah” diyerek sahneden çıkar. Seyirciye ve okuyucuya kalan soru basit ama derin: “Sen olsaydın hangisini seçerdin?” Bu oyun, sadece Orhan Veli’nin değil, kendi hayat defterinde belki de yeni bir sayfa açmak isteyen herkesin hikâyesidir. Oyunumu, gözüne güvendiğim birkaç seyirciye de gönderdim; geri bildirimleri benim için çok anlamlıydı. Bir seyircim, “Eserinizi okurken kendi hayatımı düşündüm. Neleri tercih ettiğimi, nelerden vazgeçtiğimi ya da nelere katlandığımı… Eserle birlikte ben de içsel bir muhakeme yaptım. Sonra ‘İyi ki ben, ben olmuşum’ dedim.” sözleriyle duygularını paylaştı. Bu geri bildirim beni çok mutlu etti ve yüreklendirdi. Eserin okuma sürecinde bile bu denli amacına ulaşması benim için büyük bir gurur kaynağı oldu. Sezon içerisinde sahnelemek için çalışmalarımız devam ediyor; bakalım seyircilerimizin takdiri ne olacak… Bu beni çok heyecanlandırıyor. Ve oyunun en ham mesajı şudur sen kim olmak istiyorsun ?

Teşekkürler Serdar Bey. Bu güzel hoş sohbet için ve ben Edebiyat Gazetesi ailesi adına ve tüm edebiyat severler ve sanat severler adına bu eser için size çok teşekkür ederim. Sezon içerisinde prömiyer tarihini sabırsızlıkla takip edeceğiz. Kendinize çok iyi bakın.

Ben teşekkür ederim efendim sizde kendinize çok iyi bakın. Beni yine utandırdınız ve çok mutlu ettiniz herkese sevgi ve saygılarımla sanat ile kalın…

Hiç yorum yok

Yorum Gönder

1932-2025 © Edebiyat Gazetesi
ISSN 2980-0447