Sonu İlk Sayfada Yazılmış Bir Hikaye: İntihar Ormanı

İnsanın yaşamı boyunca yaşadığı acılarla baş edebilmesinin yolu unutabilmesidir. Kayıpları, çaresiz anları, yoksunlukları unutamasa nasıl yola devam edebilir insan? Öyleyse unutmak bir lütuf mudur bizler için? Peki, bizleri yaşama bağlayan her şeyi, sevdiklerimizi hatta sevme hissini unutmak söz konusuysa bunu da lütuf olarak görebilir miyiz? 

Ezgi Durmuş, İntihar Ormanı, Destek Yayınları, kitap,

İntihar Ormanı; “Unutmak mı daha zor yoksa unutulmak mı?” sorusu ekseninde kurgulanmış, sonu daha ilk sayfada yazılmış bir hikâye. Adıyla müsemma olmayan ve hayattaki tek başarısını direnişçi bir babanın oğlu, İz gibi bir kadının da sevgilisi olmakta gören 34 yaşındaki Umut ile Umut'un bütün eksiklerini tek başına tamamlayan İz'in hikâyesi...

Başıma gelirse dünyam yıkılır dediği şey başına geldiğinde bir insanın neler yapabileceğinin, sınırlarını ne kadar zorlayabileceğinin, hayatla ölüm arasında bir karar vermek zorunda kalırsa hangisini seçeceğinin hikâyesi. Unutanla unutulanın hikâyesi.

Şirin ve Kartopu Genç Destek Yayınları’ndan Çıktı

Bir anneanne ve torunu arasında geçen sohbetten yola çıkarak başlayan hikâye geçmişi ve günümüzdeki yaşamı karşılaştırmasının yanı sıra köy ve kent hayatının farklılıklarını da anlatıyor.

Şirin ve Kartopu, Aysel Çavuşoğlu, Selin Canpolat, Genç Destek Yayınları

Hayvan dostlarımızla ilişkimizin bizi yaşamın her alanında nasıl ileriye taşıdığına ve hayvan haklarına da dikkat çeken kitap okurlarını sıcacık ve samimi bir öyküye tanık olmaya davet ediyor. Aysel Çavuşoğlu’nun yazdığı, Selin Canpolat’ın resimlediği Şirin ve Kartopu Genç Destek Yayınları’ndan çıktı. Aysel Çavuşoğlu’nun yazdığı, Selin Canpolat’ın resimlediği Şirin ve Kartopu Genç Destek Yayınları’ndan çıktı.

Bırak Üzülsünler Karakarga Yayınları’ndan Çıktı

Çocukluk günlerimiz hepimiz için özlemle andığımız zamanları barındırır. Kendi küçük çevremizden dünyaya açıldığımız, yepyeni şeyler öğrendiğimiz, heyecanımızın ve sevincimizin, merakımızın en üst düzeyde olduğu zamanlar… Özge Samancı yeni kitabında işte tam da bu zamanların hikâyesini anlatıyor. 
Özge Samancı, Bırak Üzülsünler, Karakarga Yayınları
Türkiye’nin Ege kıyılarında büyüyen ve denizi çok seven Özge, ailesi ve toplumun geri kalanının öngörülebilir beklentilerinin aksine, macera dolu bir yaşamın düşlerini kurdu. Babası, Özge’nin de ablası gibi mühendis olmasını istiyordu. Yaşadığı ülkede laiklik ve muhafazakârlık arasında derin bir uçurum vardı. Bütün bu yaygaranın ortasında, Özge, bildiğini okumaya karar verdi. Jacques Cousteau gibi bir dalgıç olabilecek miydi? Bir tiyatro oyuncusu? Kendisi de dahil herkesi mutlu edebilmek mümkün müydü? Bu şaşırtıcı ve komik grafik anı kitabında Özge, hikâyesini yaratıcı kolajlar ile deniz, siyaset, bilim ve dostluk temalarını kullanarak ustaca dokuyor.

Korku Öyküleri'nde Öykülere Okur da Dahil Ediliyor

Kitapta on dokuz öykü yer almakta ve seksen sayfa hacmindedir. Yazarın daha önce yayınlanmış kitapları; “Kapadokya Öyküleri, Kapadokyalı Asker, Likya Öyküleri ve Mars’a Yolculuk” olarak sıralayabilirim. 

İsrafil Baran, Korku Öyküleri, Kırmızı Leylek, İlkay Coşkun

Yazar, “Korku Öyküleri'nin cesurların okumasını daha çok arzulamaktadır. Bu öyküleri okumanın, bir cesurluk göstergesi olduğuna inanılmaktadır. Korkunun da insanî bir duygu olduğu ve hayatın bir gerçeği olduğu ön kabulü üzerinden bu öyküleri okumanın daha elzem olacağı kanaatindeyim. Öykülerin bazıları yazarın kendi başından geçtiği gizemli olayları kurguyla harmanlayarak okura taşıdığını görmekteyiz. Öykü anlatımlarının, birincil tekil şahıs üzerinden yapıldığını görmekteyiz. Bu öykülerin bir kısmında yazar, hem öykü baş kahramanı hem de anlatıcısıdır. Diğer bazı öykülerde de erkek, kadın ve hatta çocuk öykü kahramanları görev yaparak öyküleri anlatmaktadır. Geçimini mezar hırsızlığı ile idame ettiren bir adam, fotoğraftaki gizemli kız, insanlara musallat olmuş başka bir ruh, mezarlıktan gelen ses, otostopçu kız, evdeki yabancı, Kıbrıs şehidinin zaman zaman köy okuluna gelmesi ve okulda yaşanan esrarengizlikler, çocuk bakıcısı, kırmızı oda, fotoğraftaki kız, mezarlıktaki gelin, kambur çoban, ruh çağırma” gibi birçok öykü ismini sıralayabilirim.

Öykülerde, isimleri geçen kahramanların bir kısmına burada yer verecek olursam; Yazarın kendisinden başka, Elif, Tekin, Zeynep, Yusuf, Gelin Tülay, Damat Ahmet, Abuzer, Mehmet, Ruşen Bey, Kemal, Hoca, üç harflilerin âşık olduğu kız gibi isimleri sıralayabilirim. Öykülerin; daha çok günümüzün öyküleri olduğunu söyleyebiliriz. Şöyle ki; “Trafik ışıkları, İstanbul trafiği, otogar, Avrupalı İnterrail’ciler (Çok yer gezmeye imkân veren biletlerin sahipleri), çocukluk dönemlerinde ısrarla seyrettirilen “Sır Kapısı” ve benzeri programlar, mobese kameraları, sosyal medya” gibi ifadelerden bunu anlıyoruz. Korku öykülerinde Nevşehir, Kapadokya, Avanos yerleri başta olmak üzere, öykülerin geçtiği başka yerler ve atıfta bulunulan yer isimleri de şöyledir; Kayseri, Tokat, Adana, İstanbul, Erzurum, Kızılırmak” gibi yer isimlerini öncelikli olarak sıralayabilirim. Bu da gösteriyor ki bu kitap için, Anadolu'nun rengini ve dokusunu taşıyan korku öyküleri diyebiliyoruz.

Korkunun işlendiği öykülerde mezarlıklar, mezar yerleri, kürekçiler diye tarif edilen mezar kazıcıları, mezarlık bekçileri, ters ayaklı olan kadın ve adamlar, üç harfliler, ölülerin mezarda yer kavgası etmeleri gibi ürpertici anlatımlar çokça yer almaktadır. Bunların yanında el feneri, karanlık, gece, aynalar, karanlık yol gibi korluyu artırıcı ifadeler de öykülerde bolca yer almaktadır.

Büyük meleklerin isimlerinin yanında, cennetin kapısında görevli olan Rıdvan meleği gibi küçük bilgi kırıntıları da gençlere ve çocuklara verilmeye çalışılmaktadır. Bununla birlikte “gazteci” gibi bazı yöresel ağızdan kelimeler de verilmektedir. “Yaşadığım bu olaydan sonra yarı zamanlı işlere tövbe ettim. Arkadaşımla birlikte ayrı eve çıkma fikrimden de vazgeçtim” (sayfa 39) diyerek hem bir tedbirli olma hali hem de mesaj verme halini görmekteyiz. Bu öykülerde ders veren, tedbirin öncelenmesi gerektiği vurgulanan bölümler de bolca yer almaktadır. “Ben yolda kalanlara yardımcı oluyordum, Yaratan da bana yardımcı oluyordu” (sayfa 5) gibi birçok öykü de gençlere, çocuklara yönelik güzel, anlamlı mesajlar içeren ifadeler de bolca yer almaktadır.

En çok dikkatimi celp eden “Evdeki Yabancı” ve “Fotoğraftaki Kız” öyküleri olmuştur. Merak duygusunu çok fazla törpülemeden, okurun merak duygusunu çok fazla gidermeden, “Fotoğraftaki Kız” öyküsünü kısaca özetlemek istiyorum izninizle. Öykü kahramanı Tekin, yerde kırmızılar giyinmiş bir kız fotoğrafı görür. Kızın, fotoğrafta eli zafer işareti konumundadır. Tekin’in bu resimdeki kızı bulma serüveni bir trafik kazasıyla sonuçlanır ve Tekin isimli genç ölür. O kazaya yol açan şoförde, Tekin’in ölüm anında elinde olan esrarengiz kızın aynı fotoğrafını görür ama bu sefer fotoğrafta esrarengiz kızın üç parmağı yukarıdadır. Bu da öykünün, şoförle beraber devam edeceğinin bir işaretidir. Bununla beraber “Hemen Odana Çık” (sayfa 55) gibi birkaç öyküde de, final bölümlerinde okurun da öyküye eklendirilmesiyle, okur da korkuya dâhil edilir ve ürperti boyut değiştirerek bir nevi okurun, korkma seviyesi yükseltilir.

Korkunun, derin psikolojik ve psikanaliz boyutları vardır elbet ama bu öykülerde daha çok yerinde, kıvamında, sıradan insanın korkabileceği, etkilenebileceği korkular işlenmektedir. Daha çok adrenalin, heyecan taşıyan öyküler desek yeridir. Anlatımlarda esrarengizlikler ve olağanüstülükler var ama daha çok tadında, kıvamında… Bu da çocuklara, gençlere yönelik bir öykü kitabı olmasından kaynaklanıyor olmalı… Yani, anlatımlarda mantık ve tahayyülde gözetilmiş diyebilirim. Hayatın içinde ki tuhaf sanrılıkların, olağanüstülüklerin varlığına hep inanılmaktadır. Ama bu olağanüstülüklere rağmen anlatımlarda insanî boyut hiç törpülenmemiş gözüküyor. İnsan, az veya çok korkularıyla yaşıyor ve yaşayacaktır da... Belki de korkularımızı daha çok bizler büyütüyoruzdur. Bu korkuların karşısında cesurluk gibi bir hasletimiz de yok değil. Korkularımızın karşısında bir set hep vardır ve var olacaktır. İyi okumalar.

İlkay Coşkun

Osman Balcıgil'in Yeni Kitabı İstanbullu Hikâyeler Çıktı

Dönem romanlarının usta yazarı Osman Balcıgil yeni kitabı İstanbullu Hikâyeler ile okurlarını İstanbul’un denize inen sokaklarında dolaştırıyor. 

Osman Balcıgil,İstanbullu Hikâyeler, karakarga yayınları, kitap

Güncel Türkçe sözlükte; “Geçmişte kalan güzelliklere olan özlem duygusu ve bu duygunun baskın bir duruma gelmesi, geçmişseverlik, gündedün” diye açıklanan, hepimizin adı gibi bildiği bir duygu, nostalji. Eski İstanbul’u bilip de o güzelliklere özlem duymamak ise mümkün değil. Usta yazar Osman Balcıgil İstanbullu Hikâyeler adlı kitabında okurlarına sunduğu öykülerde tam da bu duygumuzu depreştiriyor. Bu öyküler İstanbul’un taş döşeli sokaklarında çember çevirerek koşturan çocukların neşesini de taşıyor, Haydarpaşa Garı’nın merdivenlerinden şehre bakmanın hüznünü de.

İllüzyon Ekonomisi Okuyucuyla Buluştu

Ülkemizde kendine bir gelecek göremediği için umutsuzluğa kapılan ve başka bir ülkede yaşamak isteyen gençlerin sayısı özellikle son birkaç yıldır giderek artıyor. Fakat yine özellikle son birkaç yıldır ekonomimizde hiçbir aksaklık yokmuş ve her şey bir plan dâhilindeymiş gibi bir görüntü çiziliyor.

Burak Arzova, İllüzyon Ekonomisi, Destek Yayınları, kitap,

Peki, bir yıl içinde 200’den fazla ekonomik düzenleme yapılmışken bu modele başarılı demek mümkün mü? Yaratılan bu illüzyonun içinde gerçeği nasıl görebiliriz? Prof. Dr. Burak Arzova yeni kitabı İllüzyon Ekonomisi ile içinde yaşadığımız büyük ekonomik kriz ortamının panoramasını sunuyor. Bizlere başarı olarak sunulmaya çalışılan yanlış politikalara işaret ederken çözümü nerede aramamız gerektiğini de açıklayarak umutsuzluğa kapılmamaya teşvik ediyor.

Arka Kapak Yazısı: Medya üzerinden bize anlatılan Türkiye sanki bir Norveç ya da Finlandiya... Yaşam koşullarımız o kadar iyi yani. Bir elimiz yağda bir elimiz balda. Geliştikçe de gelişiyoruz üstelik. Esen her rüzgâr bizden yana... Ancak çarşıya pazara çıktığımızda inanılmaz bir hayat pahalılığıyla karşı karşıyayız. Savaş koşullarında görebileceğimiz bir hızla arttı enflasyon.

Aniden fakirleştik. Artan kiralar nedeniyle yıllardır yaşadığımız muhitleri terk etmek zorunda kaldık. Kendimizi bir anda ciddi bir barınma sorunuyla karşı karşıya bulduk. Bize anlatılanlarla yaşadıklarımız arasındaki farklar çok büyük... Gerçekler bize sunulduğu gibi değil. Ben buna “illüzyon ekonomisi” adını veriyorum. Bu kitap illüzyon ekonomisinin nasıl işlediğini ortaya koyuyor ve bir dönemin de analizini yapıyor. Profesör Dr. Arzova, ekonominin gerçek deneyimlerden koparılarak, bir gösteri olarak sunulmasının şifrelerini söküyor, illüzyonun şoven özelliklerini paranteze alarak, gerçekte olup biteni yeniden görünür kılıyor.” – Yalın Alpay

Yazar Hakkında

Prof. Dr. S. Burak ARZOVA, 18.Mart.1970 Tarihinde İstanbul’da doğmuştur. İlköğrenimini Acıbadem İlkbaliye İlkokulunda, orta ve lise öğrenimini ise Saint-Benoit Fransız Lisesi’nde tamamlamıştır. Prof. Dr. Arzova, 1990 yılında girdiği Marmara Üniversitesi’nden 1994 yılında İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İşletme Bölümü Muhasebe-Finansman Ana Bilim Dalı’ndan mezun olmuştur. 1994 Yılı araştırma görevlisi olarak başladığı akademik hayatında, 2000 yılında doktor, 2001 yılında Yardımcı Doçent, 2004 yılında ise Doçent unvanlarını almıştır. 2009 yılında Profesör olarak atanan Dr. Arzova, halen Marmara Üniversitesi İşletme Fakültesinde öğretim üyesidir.  Dr. S.Burak ARZOVA, TV’de salı akşamları ve perşembe sabahları ekonomi yorumculuğu yapmaktadır. S.Burak Arzova, 2019-2020 Akademik Yılında Amerika Birleşik Devletleri New York şehrinde, Long Island Universitesinde misafir öğretim üyesi olarak çalışmıştır. İyi derecede Fransızca, İngilizce ve başlangıç düzeyinde Yunanca bilmektedir.

Seher Açıkgöz Yazdı: Bu Bir Veda Değil

seher açıkgöz, bu bir veda değil, şiir

İstanbul'dan ayrılıyorum.

Bu bir veda değil İstanbul.

Yine kavuşacağız.

Geceleri ışıkla süslenen

Gündüz güneşe bürünen

İstanbul'un her yerinde

Yazılmamış şiirler duruyor

Okunmamış kitaplar 

 Sahiplerine  gitmemiş mektuplar var.

Sen bir gökyüzü

Kalbimde yer açılmış senin için

Hiç kapanmayacak  şekilde.

Seni yazmak için her şey  var.

Sadece gitmek gerekiyor  İstanbul'a.

Ben Kendime Yeterim Destek Yayınları’ndan Çıktı

Yol Senin İçinde, Pes Etme Mucizeler Yolda ve Hayatı Sessize Alma Vakti adlı kitaplarıyla on binlerce kişinin yaşamına dokunan Kinsun yeni kitabı Ben Kendime Yeterim ile okurlarıyla yeniden buluşuyor.

Kinsun, Ben Kendime Yeterim, Destek Yayınları,kitap

“Bu dünya herkese yeter. Asıl mesele sen kendine yetebiliyor musun? Öncelikle şuna karar vermelisin: Sen pusula mı istiyorsun, pusula olmak mı?” Çaresizliği, yalnızlığı, karamsarlığı iliklerimize kadar hissettiğimiz zorlu zamanlardan geçiyoruz. Salgınlar, doğal afetler, krizler arasında hayatta kalmaya çalıştığımız; yalnızca bizim için değil bütün dünya için zor günlerden… Peki, böyle zamanlarda hayata tutunmak için ilk güvencemiz ne olmalı? Evet, kendimiz. Ya kendimizi nasıl koruyacağız üzerimize çökmeye çalışan bu karanlıktan? Ben Kendime Yeterim adlı yeni kitabıyla Kinsun bir umut ışığı yakmak için elimizden tutuyor ve çare aramaya nereden başlamamız gerektiği konusunda rehberlik ediyor. 

Yücel İnegöllü Yazdı: Sesimi Duyan Var mı?

Yücel İnegöllü, şiir,

Zaman gecenin bir vakti

Hava kasvetli ağır mı ağır 

Tarifi mümkün değil yaşananların

Görülmedi böyle Afat

Buz kesmiş rüzgar

Ayaza durmuş her yan

İnsanın içine işliyor

Her yer yıkık dökük her yer viran

Yıkılmış yuvalar sessiz çığlıklar

Gözlerde ölüm korkusu

Yüzlerde acı tebessüm

Yürekler paramparça

Can pazarı her yerde

Umut gözlerde ışık bilekte güç

Can hıraş  cabalar biteviye 

Durup dinlenmek yok

Bir ses bir nefes

Bir can için bir can daha 

Çabalar can kurtarmak

Hava ayaza durmuş

Buz kesiyor rüzgar

Gözlerde çaresiz umut

İnatla hayata tutunmak

Çabalar bir can için bir can daha

Amaç can kurtarmak

Arayış bir ses bir nefes

Zamansızdı zaman saniyeler uzun

Durdu dünya her yer suspus

Sessizlik bir an

Ve o haykırış

SESİMİ DUYAN VAR MI... 


Sokratik Yöntem Düşünmeye Dair Bir Kullanıcı Kılavuzu

Son zamanların moda tabiriyle her birimiz artık yankı odalarında yaşıyoruz. Yalnızca kendimizinkiyle aynı ya da benzer sesleri duyuyor, bizden olmayanları görmemeyi seçiyoruz. Karşıt görüştekilerden nefret etme noktasına gelen siyasi kutuplaşmalar, sosyal medya üzerinden gerçekleştirilen linçler ve dahası… 

sokratik yöntem, beyaz baykuş, kitap

Peki, sizce de bunlar demokrasi için bir tehdit oluşturmuyor mu? Böyle yaşamak zorunda mıyız? Başka bir yolu yok mu? Yanıtı Sokratik Yöntem kitabında! Eğer bu zamanları atlatmak ve demokrasiyi korumak istiyorsak her birimiz açık fikir, sıkı sorgulama ve dürüst tartışma prensiplerine kucak açarak Sokratik söylem oluşturmayı öğrenmeliyiz. “Sokratik yöntem bir düşünce tarzıdır. Zekâya açılan bir yol, aptallığın panzehridir.” Bu kitap Sokratik yöntemi doğru kullanmak için bir kılavuz ve burada öğreneceğimiz ilk ders ise şu: “Herkes bu yöntemin bir kullanıcısıdır ya da günün birinde olacaktır.” Sokratik Yöntem, söz konusu yöntemi ve onun nasıl kullanıldığını anlatmasının yanı sıra Sokrates’in felsefesine genel ve pratik bir giriş olma özelliği de taşıyor. Yaşamın içinde küçüklü büyüklü her tür sorunu düşünmeye teşvik eden bir yaklaşım olan Sokratik Yöntem aynı zamanda Stoacılığın ortaya çıkış hikâyesini de anlatıyor. 

İsmail Hilal Yazdı: Pencerenin Aşkı

Pencere… Günlük hayatta dikkate almadığımız, belki kış mevsimi olmasa ya da evlerimizin gözleri olmasalar aklımıza gelmeyecek bir şey.  Peki ya manasını hiç düşündük mü? Neleri pencereler ardında bıraktık, neleri içimize akıttık. O pencereler arasında, ne kadar, kimlerle güldük ve ne kadar ağladık.

ismail hilal, kitap, yazı

Hepimizin güneşle arasındaki ilk perde oldu, bilmedik. Çocukken annemizin çıkmamızdan ilk korktuğu yer oldu, umursamadık. Okula başladık. Okulda kalorifer dibinde, pencereden izledik dışarıyı; kışı, baharı, yazı, belki ilk aşkımızı. Sonra büyüdük. İlk şiirlerimiz düştü dilimize, az aldanmadık penceremize değen yağmur damlalarına, az izlemedik sokak lambalarını ve altından geçen insanları ve bizler büyüdükçe dünyası da değişti pencerelerin ve değişmeye devam ediyor, edecek… Bugün pencerenin aşkı diyelim dilimiz döndüğünce.

Nereden başlasak başka bir hikâye bu… Umudun şekil bulmuş hali, imkânsızın otobüs durağı, hayallerin en güzel dayanağı, sırdaşı. Sen anlatsan dinler, kimseye ses etmez ama yağmurla, ayla, sokak lambalarıyla paylaşırken mahrem dediğin sevgini, ona da itiraz etmez, sırasını bekler öylece. Bir sabah onun kapından girip, perdeyi açarak seni uyandırmasını hayal edersin ya güneşin odana verdiği selamın onun yüz çizgileriyle gözlerini açmana vesiledir penceren ya da beklerken umutsuzca yazdığın aşk adıyla dizelerinin düşünce merkezi, keşkelerin dostu oluverir. Aşk bir sarmaşık oluverir. Parmaklarından kalbe kadar senin sarıldığın, kök saldığın, farkına varmadan çiçek açtığın kuytu köşendir penceren. Ve şimdi bin bir çeşit kalp kırıklıkları arasındasın yine. Dert diyip boynun bükülüyor biliyorum. Zaman zaman Nazım oluyorsun bazen Necip Fazıl… Sitem mi etsen, hasret mi çeksen kararsızsın. Bakıyorsun önüne. Bir yanın kasımpatılar, papatyalar, bir yanın çölden daha kurak. Konuşabilirsin ama dilsizsin, sanki kupkuru dudakların önüne konuyor birkaç lokma. Orda bile ellerin titriyor ve çare arıyorsun.  Tekrar tekrar aynı hislerle pencerenin önündesin farkında değilsin. Ve aşağıda yazılı dizeler bir pencere kenarında sevgiliye yazılan sitemindir…

Sana gelme desem olmuyor,

Gel desem pencereler razı değil,

Ben bir aşk büyüttüm kollarımda 

Artık gelmek istesen bile 

Pencereler razı değil

Sıkkın Bir Jonglör Hikâyesi Hep Kitap'tan Çıktı

Çocukların belli kalıplara sokulmaksızın neye ilgi duyuyorlarsa onu gerçekleştirebilmelerinin, bunu yaparken de kendi ayakları üzerinde emek verip çalışmaları gerektiğinin altını çizen kitap Ekran Karan – Sıkkın Bir Jonglör Hikâyesi, bazen sadece tercihlerimizin değil bazı insanların ve hatta küçük anların bile hayatımızı baştan sona değiştirebilmesi üzerine eşsiz bir hikâye.

Sıkkın Bir Jonglör Hikâyesi, Hep Kitap, Zeynep Birsin, Kitap

Ekrana bağımlı olan Karan bir gün dünyasının kesintiye uğramasıyla sarsılır ve oyalanmak için çeşitli yollar arar. Bu yolda bir yeteneğini keşfeder ve onun üzerine gider. Keşfi sayesinde arkadaşlarıyla geçirdiği zamandan inanılmaz zevk alır ve Karan dostluğun, duygularının tadına varır.

“Sonuçta o bir bilgisayar değildi. Duyguları, sevdikleri, birlikte sevindikleri vardı. İyi ki de vardı!”

7 yaş ve üzeri çocuklara hitap eden kitabın sonunda bizi yazarın, kitabın hikâyesini oluştururken esinlendiği bir karakter karşılıyor ve kitabı daha da eğlenceli hale getiren etkinlik sorularıyla kitap son buluyor.

Karanlıkta Koşmak Boyut Yayınları'ndan Çıktı

Karanlıkta Koşmak, Kayseri’deki tarihi Zincidere Yetiştirme Yurdu’ndan TED Koleji’ne; daha sonra Eczacılık Fakültesi’ne ve en sonunda da Kanada’ya varan çarpıcı ve uzun bir yolculuk hikayesi... 

Şenol Taşdelen, karanlıkta koşmak, boyut yayınları,kitap

Yazar Şenol Taşdelen’in zorluklarla geçen çocukluk ve gençlik yıllarını çalışkanlık ve azimle nasıl hem kendi hem de Türkiye adına avantaja çevirdiğine dair birçok önemli kesitin yer aldığı, Türkiye’de dönüm noktası denilebilecek ilkleri okuyacağımız bu otobiyografi niteliğindeki eser, insanın istedikten sonra  başaramayacağı hiçbir şey olmadığının somut örnekleriyle yaşanmış bir kanıtı!

Öykü: Sekiz Mart Ali

Didem her zamanki gibi sabah erkenden üniversite öğrencilerine kahvaltı hizmeti verdiği topu topu beş masadan oluşan minik pastanesinin kapısını açıp çayı, kahveyi ısıtmış, tost ekmeklerini hazırlamıştı. Ama kafası karmakarışıktı.

öykü, sekiz mart ali, kadir ersoy,

Sabah tam evin kapısından çıkarken annesi ona yan komşularının tanıdığı, Bursa’da küçük bir fabrikası olan, 40 yaşındaki saygın bir adamın evlenme teklifi gönderdiğini söylemişti. İki yıl önce İstanbul’da üniversiteyi bitiren Didem, işsizliğin kol gezdiği o yıllarda hiçbir yerde iş bulamamış, Bursa’ya dul annesinin yanına dönmüş ve ellerindeki son birikimleri ile mesleğiyle hiçbir ilgisi olmayan bu minik pastaneyi açmış, zor şartlarda evi geçindirmeye çalışıyordu.

Üniversitede iyi arkadaşlar edinmişti ama bir birliktelik yaşamamış veya düşünmemişti. Şimdi ise Bursa’da şu yaşadığı şartlar altında görücü usulü dışında tanıdığı veya istediği biriyle evlenme şansı yüzde kaç olabilirdi ki? Birden çalan cep telefonu daldığı konudan uyandırdı onu. Arayanın üniversiteden arkadaşı Ali Çağlar olduğunu görünce çok şaşırdı. Hemen açtı.

“Ali? Bu ne sürpriz? İki yıl sonra… Çok şaşırdım. Neredesin, ne yapıyorsun?”

“İstanbul’dayım Didem. Askerliğimi bitirip geldim ve bir işe girdim. Bir arayayım dedim. Nasılsın?”

“İyiyim… Ne olsun işte. Fazla bir değişiklik yok… Şakacı arkadaşım, senin okulda bize yaptığın şakaları bile özler oldum. Sana o eşek şakaların nedeniyle çok kızardık ama sensiz de olamazdık. Bizi hem çok şaşırtır hem de güldürürdün… Ne güzel günlermiş . Özlemişim vallaha”

“Yalnız bu yönümü mü hatırlıyorsun ya? Lakabım neydi, bi düşünsene!”

“Aaa… evet. Sekiz  Mart Ali!... Ha-hah-haaa… Unutur muyum hiç ya. Hiç bir Sekiz Mart Kadınlar Gününü unutmaz, nereden bulduğunu bilmediğimiz çiçekler alır, sınıfımızdaki tüm kızlara dağıtır, bizi kutlardın. Diğer erkek arkadaşlar sana hem kızar hem de kendileri bunu düşünememiş olduklarından seni kıskanırlardı. Sana Sekiz Mart Ali lakabını takmışlardı. Ama bir şeyi de kabul et, bize öyle şakalar yapıyordun ki, ne zaman doğru söylüyorsun ne zaman yalan söylüyorsun hiç anlamazdık ve açıkçası senin sözlerine hiç güvenmezdik.  Sonunda iyi kalpli ama sözüne güvenilmez arkadaş imajı oluşturdun, yalan mı?” 

“Haklısın. Hiçbir kötü düşüncem yoktu tabii, ama… Ne desen haklısın… Neyse, yarın günlerden ne?”

“Sekiz Mart”… Kısa bir sessizlik oldu. Sessizliği Ali bozdu, “Askerliğim nedeniyle geçen yıl becerememiştim. Yarın Bursa’ya gelip gülünü takdim edeceğim. Eşantiyon olarak bana bir sarılıp yanağımdan öpersen hiç itirazım olmaz doğrusu.” 

Didem’den bir kahkaha koptu. Sabah sabah arkadaşı onu eski günlerdeki gibi yine neşelendirmişti. Ali sözlerine devam etti: “Yalnız bu sefer ufak bir sürprizim var. Gelmişken sana evlenme de teklif edeceğim!”

Didem şaşırdı kaldı. Sonra kendini toparladı.

“Ali, bak yine bir şaka yapıyorsun!  Böyle hassas konularda şaka olmaz. Duymamazlıktan geliyorum.” 

Ali hemen atıldı. “Hayır, hayır, Vallahi şaka değil.” Biraz durdu, sonra “ Yani… Kabul etmezsen tabii ki anlayışla karşılarım. Arkadaşlığımıza bir zararı olmaz.”

“Konu o değil Ali. Biraz garip bir tesadüf ama daha bugün bir evlenme teklifi aldım ve yarın akşama kadar bir cevap vermem lazım. Yani beni oyalama lütfen. Kafam yeterince karışık zaten.”

“Hayır, hayır. Sakın kimseyle evlenme. Sabahtan hemen otobüse atlayıp geliyorum. En geç 12'de oradayım. Veya şöyle diyeyim. Saat ikiye kadar gelmemişsem istediğin kişiyle evlen… Anlaştık mı?”

Aslında Didem’in içi bir hoş olmuştu. Tercih yapması gerekirse tabii ki arkadaşı Ali’yi seçerdi. Ama zamanında onun öyle şakalarına maruz kalmıştı ki…  Bu seferki ise şaka olduğu takdirde çok kırıcı bir durum olurdu. İçindeki ümidi gizli tutmaya çalışarak anlaştık dedi. “İkiye kadar senden haber çıkmazsa, artık sen yoluna ben yoluma.” Sonra iyi niyetlerini dileyip telefonu kapattılar.

Ertesi gün Didem için tarifi imkânsız bir gündü. Pastanesini açmadı. Bu heyecanla eli ayağına dolaşacaktı. Evde gözü duvardaki saatte, kulağı telefonda bekliyordu. Saat iki oldu… Üç oldu… Üçü geçti… Beşe kadar sabretti… Sonra üzgün bir halde annesinin yanına gitti. Komşuya, tavsiye ettiği adamın evlenme teklifini kabul ettiğini bildirmesini söyledi. Ali maalesef yine şakasını yapmıştı.

Ertesi gün işe giderken canı çok sıkkındı. Her sabah bakkaldan gazete alır öyle giderdi. Onu bile unuttu… Unutması belki de daha iyi oldu.

Gazetenin üçüncü sayfasında bir köşede ufak bir haber vardı: “Sekiz mart günü İstanbul’dan Bursa’ya gitmekte olan şehirlerarası bir yolcu otobüsünün sabah on bir civarı Bursa yakınlarında bir şarampole yuvarlanması sonucunda Ali Çağlar isimli bir genç hayatını kaybetti.”

Çocuklara Kitapları Sevdirmenin Yolları

Bir yanda bilgisayar, televizyon, cep telefonu, tablet gibi teknolojik aletler öbür yanda kitaplar… Çocuklar tereddütsüz teknolojik aletleri seçiyor ve kitaplar raflarda tozlanarak kapakları dahi açılmadan eskiyor. “Çocuklarımıza kitapları sevdirmek için ne yapmalıyız?” Eminim bu soruyu kendisine sormayan yoktur. Elimden geldiğince çocuklarımıza bu konuda nasıl yardımcı olabileceğimizi sizlerle paylaşacağım. 

Çocuk, kitap

Kitaplar çocuklarımızın dünyasına giremediği sürece maalesef hep arka planda kalmaya mahkûm olacaktır. Biz yetişkinler, kitapları sevdirmek adına bazı önemli adımları yüksek gayretle atmalıyız. Öncelikle çocuklarımıza kitap seçerken onların seviyesine uygunluğunu ön planda tutmalıyız. Bu konuda öğretmenlerimizden gerekli desteği alabiliriz. Diyelim ki yaş uygunluğu tamam sonra ne yapacağız? Aldığımız kitaplar onların dünyasına hitap ediyor mu? Bu soruya tastamam cevap bulmamız gerekiyor. Çocukların dünyalarına seslenmeyen kitaplar, onlara kitap okumayı sevdirmediği gibi bir de çocukları kitap okumadan soğutuyor. Sevdiği kitapları alıp evimize geldik. Çocuğunuza “Odana git, kitabını oku!” derseniz çocuğunuz kitabı birkaç sayfa çevirdikten sonra muhtemelen bir köşeye fırlatacaktır. Yanınıza alın, size okusun, sabırla dinleyin. Gerekirse okuma saatleri düzenleyin ve birlikte kitap okuyun. Çocuk, büyüklerinin kitaplara karşı duyduğu ilgiyi görünce sizleri örnek alacaktır. 

Çocuğunuz kitabını dikkatle okuyor. Bu da yeterli gelmeyecektir. Henüz kitabı okutmadan kitabın görsellerine baktırarak resimleri yorumlatın. Resimlerden yola çıkarak tahminlerde bulunmasını sağlayın. Hatta sadece resimleri göstererek kitabın içeriği hakkında yorumlarda bulunsun. 

Kitabı okumaya devam ederken yine resimlerle ilgili sorular sorarak çocuğunuzun görsel ve zihinsel gelişimine yardımcı olun. Soru cevaplarla okuduğu kitabı pekiştirmesini sağlayın. Soracağınız sorulara yanıt alamazsanız hemen cevabını vermeyin. Basit ipuçlarıyla cevabı bulmasına yardım edin. Tamamen okuduktan sonra mutlaka aklında kalanları anlatmasını sağlayın. Baktınız ki anlatmayı tam olarak gerçekleştiremedi, o zaman sıkmadan ya siz kitabı alıp okuyarak yardımcı olun ya da tekrar okumasını sağlamaya çalışın. Tabii okumaları çok uzun süreli devam ettirmeyin. Gerekirse yirmi dakika okusun, dinlensin, okumaya devam etsin. Çocuğunuzun kitap hakkında yargılar çıkarmasını sağlamak çok önemlidir. Kafasında kalanları resmetmesini sağlarsanız hem resim yaparak eğlenecektir hem de gelişimine katkı sağlayacaktır. Bir de kitaptaki kahramanların olumlu davranışlarını tehlike oluşturmayacak şekilde canlandırmalarını isteyin. Tehlikeli davranışlardan kaçınması gerektiğini yaşına uygun bir anlatımla vurgulayın. Bu yapacağınız çalışmalar onun ufkunu açacaktır.

Kitapların çocuğunuzun dünyasına girmesi adına kitapları görmesi, koklaması, kitaplara odasında yer vermesi gerekir. Kitaplığını istediği gibi düzenlemesine izin verin. Siz sadece kitaplığın temizliği noktasında ona destek verin.  Çocuğunuza kitap okuma konusunda hiçbir zaman baskı kurmayın; fakat “Nasıl istersen öyle yap!” yaklaşımının yanlış olduğunu da unutmayın!

Eğitimci Yazar Coşkun Bulut

Edebiyat Gazetesi'nin İlk Sayısı Çıktı

Genel Yayın Yönetmenliğini Veysel Altunbay’ın yaptığı Edebiyat Gazetesi’nin manşetinde Yazar İsrafil Baran Geçmişten Günümüze Edebiyat Gazete İlişki başlıklı yazısıyla, 1860’lı yıllardan günümüze kadar edebi yazıların gazetelerle olan ilişkisini mercek altına aldı.Söyleşi bölümünde, Çizer Muhammed Aytekin ile bir kitabın raftaki yerini alana kadar geçirdiği mutfak süreci konuşuldu. 

Editörlüğünü Yücel Aydın’ın üstlendiği Edebiyat Gazetesi’nin şubat sayısında Asla Umutsuzluğa Kapılmayın başlıklı yazısıyla Yazar S. Ali Ellikci, Çocuklara Kitapları Sevdirmenin Tüyoları başlıklı yazısıyla Yazar Coşkun Bulut, Sekiz Mart Ali başlıklı öyküsüyle Kadir Ersoy, Yaşamak Geçti Başımdan kitap tanıtım yazısıyla İlkay Coşkun, Pencerenin Aşkı başlıklı yazısıyla İsmail Hilal, Adem’le Volkan Arasında Seçim Yapmak başlıklı yazısıyla Hüseyin Yıldız, Edebiyat Bulmaca köşesiyle Yücel Aydın yer aldı. Edebiyatseverler Edebiyat Gazetesi’ni Dergilik Uygulaması, Google Play Kitaplar, Magzter, DR  ve edebiyatgazetesi.com üzerinden ücretsiz okuyabilirler. Gazeteyi cihazınıza indirip okumak için tıklayınız.

Kitapcan Şarkısı Kitap Okuma Bilincine Katkı Sağlayacak

Kitap okumanın kişiye ve ülkeye olan yararından bahseden bu şarkıyı da tamamen çocuklar seslendirdi. Herkese Kitap Vakfı Kurucu Genel Başkanı Bülent Şenver “OECD’nin yaptığı bir araştırmada Türkiye kitap okuma yeterliliği konusunda 65 ülke arasında 42. sırada yer alıyor. 

Herkese Kitap Vakfı,

Çocuklarımızın kitap okuma becerisinde ise 35 ülke arasında ise 28. sıradayız. Bunun sonucu olarak IPSOS’un yaptığı bir araştırmada 40 ülke arasında en cahil 9. ülke olarak yerimiz belirlenmiş. Türkiye’de kitap okumayı sevdirmek, yaygınlaştırmak ve ihtiyaç sahiplerine kitap iletmek için Herkese Kitap Vakfı’nı kurduk. Yapacağımız çalışmalarla kitap okuma konusunda ülkemizin mevcut durumunu iyileştirmeyi hedefliyoruz” dedi. Herkese Kitap Vakfı’nın bestelettiği Kitapcan şarkısı sosyal medyada yayınlandı. Kitap okuma bilincini geliştirmek için katkı sağlayacak.

Edebiyat Gazetesi’nin İlk Sayısı Okuyucuyla Buluştu

Genel Yayın Yönetmenliğini Veysel Altunbay’ın yaptığı Edebiyat Gazetesi’nin manşetinde Yazar İsrafil Baran Geçmişten Günümüze Edebiyat Gazete İlişki başlıklı yazısıyla, 1860’lı yıllardan günümüze kadar edebi yazıların gazetelerle olan ilişkisini mercek altına aldı. Söyleşi bölümünde, Çizer Muhammed Aytekin ile bir kitabın raftaki yerini alana kadar geçirdiği mutfak süreci konuşuldu. 

Edebiyat Gazetesi

Editörlüğünü Yücel Aydın’ın üstlendiği Edebiyat Gazetesi’nin şubat sayısında Asla Umutsuzluğa Kapılmayın başlıklı yazısıyla Yazar S. Ali Ellikci, Çocuklara Kitapları Sevdirmenin Tüyoları başlıklı yazısıyla Yazar Coşkun Bulut, Sekiz Mart Ali başlıklı öyküsüyle Kadir Ersoy, Yaşamak Geçti Başımdan kitap tanıtım yazısıyla İlkay Coşkun, Pencerenin Aşkı başlıklı yazısıyla İsmail Hilal, Adem’le Volkan Arasında Seçim Yapmak başlıklı yazısıyla Hüseyin Yıldız, Edebiyat Bulmaca köşesiyle Yücel Aydın yer aldı. Edebiyatseverler Edebiyat Gazetesi’ni Dergilik Uygulaması, Google Play Kitaplar, Magzter, DR, Idefix ve edebiyatgazetesi.com üzerinden ücretsiz okuyabilirler.

Asla Umutsuzluğa Kapılmayın

Yazarları ağaçlara benzetirim; meyve veren ağaçlara. Soğuk, sisli ve puslu bir bekleyişten sonra gelen baharla birlikte meyveye duran ağaçlara benzetirim. Kimi genç fidandır, kimi kök salmıştır toprağın derinliklerine. Ustadır; üstattır. Yıkılır dalları meyvelerden… 

Yazar S. Ali Ellikci, Daktilo

Meyvelerinin tadı bir başkadır, yıllar geçse de damaklardan silinmez. Her yeni fidan bu ulu ağaçlara özenir. Onlar gibi olmak ister. Kökleriyle tutunmak ister toprağa; kalıcı olmaktır tüm dileği. Kitaplar yazarların meyveleridir. Binbir emekle oluşturdukları meyveleridir. Tek amaçları eserlerini okurlara ulaştırabilmektir. Oysa bu iş o kadar zordur ki ülkemizde…

Yazmak ne kadar çok emek ve yetenek gerektiriyorsa, yazdıklarımızı kitaba dönüştürmek de bir o kadar çaba gerektiriyor. Maddi durumu iyi olan, yazdığı eseri istediği bir yayıneviyle anlaşıp kitap haline getirebilir. Ama önemli olan yazdıklarınızın editörler tarafından onaylanması ve herhangi bir maddi bedel ödemeden bir yayınevi tarafından yayımlanmasıdır. Birçok genç yazar adayı, yazdıklarını kitaba dönüştüremedikleri için köşesine çekilmiştir. Küsmüştür adeta. Bu süreçten ben de geçtim. Yıllar önce biriktirdiğim öyküler için birkaç yayınevinin kapısını çalmıştım. Bir sonuç alamadım. Çoğu geri dönmedi bile. Öykülerimi okuyanlar itelemese, bir kenara çekilecektim. Yayınevleriyle yeniden iletişime geçtim. Sonunda aradılar: “Ali Bey, öykülerinizi beğendik.  Tam bizim aradığımız düzeyde. Diliniz sade ve akıcı. Elinizdekileri gönderin yayımlayalım.”

Çok mutlu oldum! Ardından bildiğiniz süreç başladı. Sözleşme, kitap provaları, kapak tasarımları… Bir yıl sonra çocuk öykülerinin yer aldığı, ”Kedili Park” ile “Havada Bulut” adlı kitaplarım yayımlandı. Yayınevi benim kitaplarımı, “Çağdaş Türk Yazarları Çocuk Kitapları” adlı bir kategoride yayımlamıştı. Ünlü yazar merhum Erol Toy’un da yer aldığı bir listede adımın geçmesi benim için ayrı bir kıvanç kaynağı olmuştu. Kitaplarımın yayımlanmasıyla yaşamımda yeni bir dönem başladı. Çocuklarla söyleşiler ve imza günleri… Çocuklarla birlikte yeni öykülere pupa yelken yol alıyordum. Kitaplarım okuyucuyla buluştukça beni mutlu eden mesajlar almaya başladım. 2009 yılının şubat ayıydı. Bir öğretmen arkadaşım aradı: “Eğitimhane.com adlı sitenin 113. sayfasına gir, bak ne göreceksin.” dedi ve telefonu kapattı.  Merak edip girdim. 2. Sınıf öğretmenlerinin günlüğü, adlı bir sayfaydı. Bursa’dan ÖNCÜL rumuzlu bir öğretmen şunları yazmıştı: “Günaydın arkadaşlar. Size bir kitap tavsiye etmek istiyorum. Öğrencim ara tatilde okumuş. Arkadaşlarına da okumamı istedi. Kırılmasın diye kitaptan bir hikâye okudum. Sınıfım çok sevdi. Her gün ne zaman bu kitaptan hikâye okuyacağımı soruyorlar. Kitabın adı: Kedili Park. Yazarı: S. Ali Ellikci”

Kitaplarım yayımlanmıştı ve olumlu tepkiler alıyordum ama yine de kendimi sınamak istiyordum. 2010 ve 2011 yıllarında, Kültür Bakanlığı ile Balıkesir Gönen Belediyesi’nin ortaklaşa düzenledikleri, Ömer Seyfettin Hikâye Yarışmasına katıldım. Art arda mansiyon aldım. Genç fidanlara önerim: Çok okuyun ve yazın, asla umutsuzluğa kapılmayın.

Jorge Comensal'in Romanı Mutasyonlar Türkçede

Ramón Martínez başarılı bir avukat, bir ateist ve aile babasıdır. Evde eşi Carmela, ergenlik çağındaki iki çocuğu Paulina ve Mateo, batıl inançlara sahip yardımcıları Eloida ve çatı katında marihuana yetiştiren psikanalisti Teresa’yla birlikte yaşamaktadır. 
Ancak geçirdiği ameliyattan sonra her şey onun için bambaşka olacaktır. Ameliyattan sonra dilini –ve konuşma yetisini–  kaybeden Ramón’un hayatında trajikomik bir sessizlik başlar. Çevresinde olup bitenlere ve kendisine söylenenlere artık konuşarak tepki veremeyen Ramón’un içine düştüğü çaresizlikle birlikte ev sakinleri de bu duruma uyum sağlamaya çalışır. Eloida mucizevi bir şifa arayışına düşer ve nesli tükenme tehlikesinde bir papağan olan Benito da aileye katılır. Meksikalı genç yazar Jorge Comensal, edebiyat dünyasının dikkatini çekmeyi başaran ve on dile çevrilen bu ilk kitabıyla, trajik bir durumu mizahla buluşturarak hayatın acı-tatlı yönlerini edebi bir lezzetle sunmayı başarıyor.
Yorumlar: “Mutasyonlar muhteşem bir roman, trajik olduğu kadar da komik, çağdaş olduğu kadar da klasik ve hepsinin ötesinde unutulması imkânsız. Okuduktan sonra Jorge Comensal’ın okuyacağım başka romanları da olsa keşke diyeceksiniz; ama bu ilk romanı olduğundan sıradaki muhteşem kitabı tamamlanana kadar sabırla bekleyeceğiz artık." Alejandro Zambra
“Sert, komik ama hassas da; harika bir ilk roman!”  Guadalupe Nettel
“Jorge Comensal bir hastalık öyküsünden ve ölüm korkusunun keşfedilmesinden hem absürt hem de komik ama yine de en karanlık hislerinizi uyandıracak bir dünya yaratmış. Mutasyonlar son yılların en iyi Latin Amerika romanlarından biri.”  Daniel Saldaña París
“Jorge Comensal’ın Mutasyonlar’ı komediyle trajedi arasında ustalıkla salınıyor, sayfaları okurun onlara üzülerek gülümsesem mi gülümseyerek üzülsem mi diye kararsız kalacağı bir dizi sıra dışı karakterler dolu.”  Fernando Aramburu

Tarih ve Uluslararası İlişkiler Perspektifinden Türk -Yunan İlişkileri Kitabı Çıktı

Ancak Türk ya da Yunanlı olsun herkesin kalemi objektif olmaz, olamaz. Söz konusu iki ülkenin son yüz yılını incelemek istediğimizde karşımıza çıkan kitaplar ve araştırmalar, bu çerçevede bizi yanlış yollara kanalize edebilir.

Tarih ve Uluslararası İlişkiler Perspektifinden Türk -Yunan İlişkileri

Daha doğru ve detaylı araştırmak için kesinlikle her iki ülkenin arşivlerine inmelisiniz. Bu konuda oldukça dikkatli ve kapalı olan Yunan arşivlerine girme başarısını gösteren sevgili hocamız Esra Özsüer’in hazırladığı bu kitap, kesinlikle her evin, her ilgilininin kütüphanesinde olması gereken bir hazinedir. İki ülkeden önemli araştırmacılar ve tarihçilerin görüşleri doğrultusunda sayfalara dökülen bilgiler, bir çok konuya açıklık getirecek düzeydedir. 

MURAT İLEM 

Bu gibi akademik çalışmaların her zaman yararlı olduğuna inanan bir gazeteciyim. Esra Özsüer’in öncülüğü ile iki ülkenin görüş ve anlaşmazlıklarının detaylarına inen akademisyenlerin önemli bir çalışma sonucunda birlikte yer aldığı bu kitap elbette, yeni kuşak araştırmacıların yol haritalarından birini oluşturacaktır. Türk/Yunan ilişkilerine kafa yoran akademisyenlerin karşı tarafın görüşlerine saygı çerçevesinde ve duydukları endişelerini giderecek önerilerde de bulunmaları gerektiğine inanıyorum. Dahası, aynı Luciano Pavarotti’nin ünlü opera eserlerini “halka sevdirmek ve anlatmak” amacıyla “yok satan” aranjmanları gibi, akademisyenlerin de yaptıkları bu çalışma sonuçlarını ve önerilerini yalnız akademisyenlerin değil; halkın da anlayabileceği bir dille kaleme almalarının ve daha yaygın bir biçimde yayımlamalarının da yararlı olacağını düşünüyorum. 

STELYO BERBERAKİS 

Karmaşık olayları gerçeğe en yakın teşhis edebilmenin tek yolu, çok yönlü bakabilmektir. Yunan arşivlerindeki araştırmalarıyla tanıdığımız genç tarihçi Esra Özsüer, bu kitabında, Türk Yunan ilişkilerinin en gergin, en çatışmalı ilk yüzyılına böyle bakmamızı sağlıyor. En azından ‘karşımızdakini’ anlamanın yolunu açıyor. Konunun uzmanı Türk ve Yunan tarihçilerinin görüşlerini bir araya getiren bu değerli eserin herkes için ufuk açıcı olacağına inanıyorum. 

TAHA AKYOL 

Çekim Yasası Günlüğü Çıktı

Çekim Yasası, Psikoloji ve Pozitif bilim öncülerinin de sık sık desteklediği, günümüzde yasa olarak anılan, insanların kişisel gelişim yolculuklarında, hayallerindeki yaşamı yaratma amacına eşlik eden popüler bir yöntem olarak kabul edilir.

Çekim Yasası Günlüğü

Kitabın başında okura önce Çekim Yasası ilkelerini öğrenebildiği, bu alanda desteklenen kaynaklar öncülüğünde bilgi verdiği, Çekim Yasası’nı hayatında ne gibi noktalarda kullanıp fayda sağlayabileceğini anlatır. Daha sonra kitabın sayfalarını okurun kendi doldurabileceği yönlendirmeli, soru cevap ve boşluk doldurma gibi imkanlar sunan günlük sayfaları takip eder. Çekim Yasası Günlüğü özellikle kötü şeylere çok fazla odaklanan birinin olumsuz deneyimler yaşayacağına inanan bir duruş sergiler ve okurun bu kitap ile düşüncelerini ve bilinçaltını olumlu olumlamalar üzerine düşünmeye yönlendirirse, hayallerini ve iyilikleri hayatına çekeceğini savunur.“Çekim Yasası Günlüğü” okurun istediklerini hayatına çekmeyi öğrenebileceği, psikolojik öğretilerle desteklenen, rahatça günlük yaşamda, her yerde uygulayabilenecek bilgiler ve çalışmalar sunar.

Genco Erkal’ın Yeni Oyunu İmparator İstanbul’da Perde Diyecek

Dostlar Tiyatrosu tarafından sahne taşınan oyunun biletleri, Türkiye’nin tiyatro, sinema, opera, bale, konser ve spor karşılaşmalarında lider online biletleme platformu Biletinial’da. 2022 yılı boyunca toplam 100 oyun ile seyirciyle buluşan Dostlar Tiyatrosu, yeni yılda Ryszard Kapuscinski’nin aynı adlı kitabından Colin Teevan’ın tiyatroya uyarladığı “İmparator” oyununu sahneye taşıyor. 

genco erkal, imparator, tiyatro

Dramaturjisini ve yönetmenliğini Genco Erkal’ın üstlendiği ve usta oyuncuyu sahnede bir kez daha izleyebileceğimiz oyun, Şubat ayı boyunca İstanbul’un farklı sahnelerinde seyirciyle buluşacak.  Oyunun biletleri, Türkiye’nin lider biletleme platformu Biletinial üzerinden satışta.Genco Erkal’a sahnede Enes Sarı’nın eşlik ettiği “İmparator”, Etiyopya İmparatoru Haile Selasiye’nin 44 yıl süren saltanatını ve sonunu anlatıyor. Oyunun giysi tasarımı Özlem Kaya’ya müziği ise Nâzım Çınar’a ait. “Bütün diktatörler üç aşağı beş yukarı birbirine benzer. Kumaş aynı kumaştır. Bakalım Haile Selasiye’nin yaşamı bize neler düşündürecek?” sorusunu soran oyun, 2 Şubat Perşembe günü Trump Sahne’de, 4 Şubat Cumartesi günü Kozzy Gönül Ülkü Gazanfer Özcan Sahnesi’nde, 7 Şubat Salı günü Watergarden Performans Merkezi Duru Tiyatro Ataşehir’de, 11 Şubat Cumartesi günü Beylikdüzü Atatürk Kültür ve Sanat Merkezi’nde, 21 Şubat Salı günü Ataköy Yunus Emre Kültür Merkezi’nde ve 25 Şubat Cumartesi günü ise Caddebostan Kültür Merkezi’nde sahnelenecek.

Klasik Bale Kitabı Geniş Bir Kitleye Hitap Ediyor

 Klasik bale terminolojisinin Türkçedeki en kapsamlı kaynağı olma niteliğindeki “KLASİK BALE - Teori ve Analiz” kitabı, başta bale eğitmenleri olmak üzere bale eğitimi gören öğrencilerden kariyerlerine yeni eklemeler yapmak isteyen profesyonel dansçılara kadar geniş bir kitleye hitap ediyor ve büyük ilgi ile karşılanıyor.

Klasik Bale Kitabı

Klasik bale sanatının her gün tekrarlanarak vazgeçilmez bir parçası haline gelen bale dersini, “Bar – Orta ve Allegro” olmak üzere 3 ana başlıkta ele alan yapıt tüm bale adımları, yönleri ve pozlarını giriş seviyesinden ileri tekniklere kadar 247 alt başlıkta inceliyor. Adımların güncel, doğru ve olması gereken niteliklerde uygulanışına yönelik ipuçlarını paylaşan kitap, kombinasyonlar içinde örneklendirilmesini, farklı ekollerdeki yaklaşımlarını çok yönlü bir anlatımla aktarıyor. Ülkemizin önemli bale dansçılarının 1300 güncel fotoğrafının yer aldığı kitap okuyucuya zengin bir görsel kaynak sunuyor.  Son derece komplike olan klasik bale terminolojisini doğru, açık ve yalın bir dille ele alan “KLASİK BALE – Teori ve Analiz”, bale sanatının her evresindeki eğitmenlerin, öğrencilerin ve dansçıların yıllar boyunca yanından ayırmayacağı “zamansız” bir başvuru kitabı niteliğinde…

Mathieu Forget'in Yolculuğa davet #4 Sergisi Açılıyor

Dans, performans, fotoğraf, kamera ve dijital estetik alanlarında çalışan çok yönlü Fransız sanatçı Mathieu Forget, nam-ı diğer Forgetmat, Institut français Türkiye’nin daveti ve Beşiktaş Belediyesi’nin desteğiyle “Yolculuğa davet #4” adlı sergisi ile Şubat ayında Ortaköy Kethüda Hamamı’na konuk oluyor.

Mathieu Forget, Yolculuğa davet #4 Sergisi

Milyonlarca insan tarafından izlenen video ve fotoğraflarıyla, “Uçan Fransız” olarak anılan sanatçı, yeteneğini tüm dünyada uçuruyor, zamandan ve benzersiz anlardan çalarak modern ve eşsiz bir görsel şiir yaratıyor. Bedenini, sadece bir mimariyi, bir manzarayı, bir ufku izletmek, hayran bırakmak için harekete geçiriyor. Kasım 2021’de, Institut français’nin daveti üzerine Türkiye’ye gelen sanatçı, ülkenin en önemli kültürel varlıklarının bulunduğu yerlere misafir oldu. Zamanı askıya alarak, koreografisini gerçekleştirirken o alanların güzelliklerini öne çıkardı. Gerçeküstü ve şiirsel bir anlatımla sahnelediği Tuz Gölü, sanatçının sembolleşen çalışmaları arasında yerini aldı. İstanbul’dan İzmir’e, Ankara’ya, Bodrum’a, Kapadokya’ya uzanan bu dijital etkinlik, yer çekimine meydan okumaya ve yeni bir yolculuğa davet! “Yolculuğa davet #4” sergisi alışılmadık bir performans ile açılıyor. Uğurhan Akdeniz tarafından tasarlanan açılış etkinliği için özel olarak hazırladığı performansında Forgetmat’e sema performansı ile Alper Akçay katılırken, Neyzen Burak Malçok ilk defa bu sergide dinlenecek.

Rıfkı, Gramer Evreni’nde Macera Peşinde!

Nitelikli kitaplar, çocukların hayal dünyalarını zenginleştirerek, yeni ufuklara açmalarına yardımcı oluyor. Aynı zamanda ebeveny ve çocuk ilişkisini de pekiştiren bir araç olabiliyor. Ben de son zamanlarda oldukça ilgimi çeken bir çocuk kitabından bahsetmek istiyorum: ‘Rıfkı’.

Burak Çakır'ın kaleme aldığı ve geçtiğimiz günlerde Palme Yayınevi tarafından yayınlanan Rıfkı, etkileyici anlatımı ve sürükleyici yapısıyla kaleme alınmış bir çocuk kitabı serisi.  Seri, ana karakter Rıfkı’nın beş gününü anlatan birbirine bağlı olan beş kitaptan oluşuyor. Her bir kitapta farklı mesajlara odaklanmasıyla okuyucuda sürekli bir merak uyandırıyor. Bir kitap bitince hemen diğerine geçmek istiyorsunuz. Kitap serisi, Vandom Evveni ile başlıyor. Gramer Evreni’nin başına geçen Random, keyfi bir şekilde kuralları değiştirerek karmaşaya yol açıyor. Öyküde mesaj çok ince bir şekilde veriliyor; hayatımızda yanlış yaptığımız şeyleri düzeltmek için küçük adımlar atmanın önemini hatırlatıyor. Neler yapabileceğimizin küçük bir örneğini buluyoruz ilk kitapta. 

İkinci kitabımız olan Son Sürat, Random’un kendini üstün gördüğü bir duruma odaklanıyor. Adil olmayan bir yarışta olsaydınız ne yapardınız? Pes mi ederdiniz, yoksa sabırla sonuna kadar yarışır mıydınız? Yazar bu soruyu Rıfkı ve en yakın arkadaşı Aytaç’a soruyor, biz de karakterlerin cevap bulma serüvenine eşlik ediyoruz. Son Sürat, gerçek dünyada çokça karşılaştığımız bir durumu çok güzel bir anlatımla okuyucu etkilemeyi başarıyor. Bir diğer öykümüz, Arkadaşgücü. Bu kitapta Random sevilmek için ünlü olması gerektiğini sanıyor ve ünlü olmaya çalışıyor. Sahiden sevilmek için illa ünlü mü olmak gerekir? Bütün ünlüler diğer insanlardan daha mı iyidir? Kitap, bunların cevabını eğlenceli bir şekilde sunarken iyi biri olmak için neler yapmamız gerektiğini de ince ince işlemiş. 

Dördüncü kitabımız ‘Bu Ne Gürültü Böyle’ mutluluk üzerine yazılmış. Random’un başkalarının mutluluğunu kıskanmasıyla başlayan kitap yine güzel bir sonla bitiyor. Ayrıca, mutluluğun paylaşıldığında arttığı ve sadece kendi mutluluğumuza odaklanmak yerine, başkalarının mutluluğuna katkıda bulunmanın önemini vurguluyor. Serinin son kitabı “Kraliyet Yarışı” ise kötü kalpli Random’un yine bir kıskançlığı sonucu başına gelenleri anlatıyor. Kibirlenip diğer insanları görmezden gelmek yerine sabırla yolumuza devam etmemiz gerektiğini gösteren bu kitap akıcı dili ve eğlenceli olay örgüsüyle hem kitabı hem de seriyi noktalıyor. kır, bu seride sadece güldürmeye odaklanmıyor, aynı zamanda dikkatli okurlarına ince mesajlar da veriyor. Sabrın, mutluluğun ve adaletin önemine dair mesajlarını bu kitapta özenle aktarıyor. Kitabın sürükleyici tarzı sayesinde, masalsı öyküler bir çırpıda okunuyor. Öykülerdeki karakterlerin yaşadığı deneyimler, okuyuculara hayatın farklı yönlerini gösteriyor ve önemli hayat dersleri veriyor. Okuma merakıyla yetişen çocuklara ve onların destekçisi yetişkinlerimize keyifli okumalar dilerim. 

Esra Başkurt

1932-2024 © Edebiyat Gazetesi
ISSN 2980-0447