Merhaba hocam, okuyucularımıza kısaca kendinizden bahseder misiniz?
Merhaba, ben Dilek Yıldız. Hayatım boyunca hep insan hikâyelerinden, kelimelerden ve iletişimin dönüştürücü gücünden beslendim. Gazetecilikle başlayan yolculuğum, medya sektöründe genel koordinatörlüğe uzandı; ardından eğitimde kurumsal iletişim yöneticiliğiyle farklı bir yön kazandı. Bu süreçte hem dinleyen hem anlatan, hem öğreten hem öğrenen bir yolcu oldum. Eğitim yönetimi alanında yüksek lisans yaparak akademik birikimimi derinleştirdim. Bugün ise Amerika’nın Texas eyaletinde yaşıyor, edebiyatla kalbimi, eğitim ve iletişim projeleriyle vizyonumu besliyorum. Yazmak benim için sadece bir meslek değil; aynı zamanda kendimi bulduğum, yeniden doğduğum bir yolculuk.
Yazma yolculuğunuzdan kısaca bahseder misiniz? Sizi kitap yazmaya yönlendiren nedenler nelerdir?
Yazma tutkum aslında çocukluk yıllarıma dayanıyor. Defterlerimin köşelerine küçük hikâyeler, yarım kalmış cümleler yazardım; belki de o günlerde başlayan içsel bir ihtiyaçtı bu. Yıllar geçtikçe anladım ki yazmak benim için sadece bir uğraş değil, varoluşumun doğal bir parçası.
Sonraki yıllarda medya kariyerim, bana kelimelerin yalnızca kişisel değil, toplumsal bir gücü olduğunu öğretti. İnsan hikâyelerini dinlemek, yeni projeler üretmek, farklı kültürlerde insanlarla programlar yapmak, iletişimi yönetmek bana yazının hayatları dönüştürülebileceğini gösterdi.
Eğitim yönetimi yüksek lisansıyla birlikte yazıya başka bir gözle bakmaya başladım. Yazının, bir öğrenme ve öğretme biçimi olmasının yanında, insanı iyileştiren bir yolculuk olduğunu fark ettim. Bu akademik ve mesleki birikimime, kişisel hayatımda yaşadığım kırılmalar, kayıplar ve yeniden doğuşlar da eklendi. Başka bir ülkeye taşınmak ve kendi iç sesimi dinlemek de bu yolculuğu başlattı diyebilirim.
İçimde yıllarca sessizce biriken tüm bu deneyimler, artık sadece bana ait kalamazdı. Yazmaya yönelten en güçlü nedenim, yıllar önce önüne set çekilen yolları açmak, kendi yolculuğumdan süzülen bu duyguları başkalarının kalbine ulaştırmak ve belki de onlara ‘yeniden başlayabilirim’ cesaretini hissettirmek oldu.
Yazarlık sizin için ne ifade ediyor?
Yazarlık benim için sadece kelimeleri yan yana getirmek değil; kalpten kalbe kurulan köprü demek. Çünkü ben sözcüklerin sihrine inanıyorum. Bazen tek bir satır, bir insana yeniden başlama cesareti verebilir. Yazmak, bana göre hem içsel bir iyileşme süreci hem de başkalarının yolculuğuna eşlik etmenin en güzel yolu. Okuyucu ile kitap dilinde konuşmak, görünmez bir bağ kurmak; satırlarda buluşup aynı duyguda birleşmek ise yazarlığın en büyüleyici yanı.
Kitabınız Alaska Yayınları’ndan çıktı, tebrik ederiz. Kitabınızda okurlarınızı ne gibi sürprizler bekliyor?
Teşekkür ederim. Bir Dilek Değil Gerçekten İstemekmiş klasik anlamda bir roman ya da hikâye kitabı değil; daha çok ‘hikâyeleştirilmiş manevi bir otobiyografi’ diyebilirim. Okurları, satır aralarında hem benim yaşam yolculuğumdan izler hem de kendi hayatlarına dokunabilecek duygular bekliyor. Kitapta, hayallerin peşinden gitmek, içsel güce inanmak, sevginin dönüştürücü etkisi ve hayatın acı-tatlı yanlarının aslında birbirini tamamlayan bir bütün olduğu anlatılıyor.
Okurlar için en büyük sürpriz, bu satırların yalnızca bir yaşam öyküsü olmaktan çıkıp kendi içsel yolculuklarına da ışık tutması olacak. Her kırılmada yeniden doğmayı, her duada güç bulmayı, her başlangıcın ardında yeni bir umut olduğunu görecekler. Kimi zaman benim hikâyemde kendilerini bulacaklar, kimi zaman hiç fark etmedikleri kendi yaralarını fark edecekler. En önemlisi, kitabın sonunda şunu söyleme ihtimalleri: ‘Ben de yeniden başlayabilirim.’ İşte asıl sürpriz de bu olacak.
Başucu yazar ve kitaplarınız nelerdir? Yazarların ve kitapların hayatınıza nasıl bir etkisi oldu?
Benim için her kitap bir yolculuktur; her biri başka bir kapı aralar, başka bir içsel pencere açar. Özellikle Paulo Coelho’nun Simyacı’sı bana hayallerin gücünü, Viktor Frankl’ın İnsanın Anlam Arayışı insanın en zor koşullarda bile yaşamına anlam katabileceğini, Halil Cibran’ın Ermiş ise sevgi ve bilgelikle yaşamı yorumlamanın inceliğini öğretti. Bu eserler, bana yalnızca içsel gücü hatırlatmakla kalmadı; aynı zamanda yazının evrensel bir iyileştirici olduğunu gösterdi.
Bir diğer dönüm noktası ise Sinan Ergin’in Canlı Yaşa kitabı oldu. O eseri okuduğumda artık kalbimde birikenleri ertelememem gerektiğini hissettim. Yazmak, sadece bir heves değil, bir ihtiyaç ve sorumluluktu. İşte bu farkındalık, benim için yazarlık yolculuğunun ilk kıvılcımını yaktı.
Dolayısıyla başucu kitaplarım bana hem yaşamı anlamayı hem de kalemi başkalarının yoluna ışık tutacak bir araç olarak görmeyi öğretti. Bugün yazdığım her satırda, onların bana kattığı derinlik ve yönlendirici gücü hissediyorum.
Üzerinde çalıştığınız yeni bir kitabınız var mı? Okuyucularınıza ipucu verir misiniz?
Evet, ikinci kitabımın satırlarını yazmaya başladım. İlk kitabımda aslında şunu anlattım: İnsan ne yaşarsa yaşasın, hayatın acı ve mutluluklarının birbirini tamamlayan bir bütün olduğunu, kırılmaların ise bir son değil; yeniden doğuşun ilk adımı olduğunu… ‘Gerçekten istemek’ ve sevgiyi rehber edinmek, insanın en karanlık anında bile ışık yakabilir. Bu nedenle Bir Dilek Değil Gerçekten İstemekmiş bireyin içsel yolculuğunu, yeniden doğma cesaretini ve kalbin sesini dinleme gücünü merkeze alıyordu.
Yeni kitabımda ise bu içsel yolculuktan yola çıkarak insan ilişkilerine, yaptığımız seçimlerin hayatımıza nasıl yön verdiğine ve umutların dönüştürücü etkisine odaklanıyorum. Küçük bir ipucu vermek gerekirse; bu kez okurlar yalnızca benim satırlarımda değil, kendi yaşamlarında da bir yolculuğa çıkacak. Kendilerini daha derin bir sorgulamanın içinde bulacak ve hayatın dönüm noktalarına bambaşka bir gözle bakma fırsatı yakalayacaklar.
Son olarak okuyuculara söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Okurlara söylemek istediğim en önemli şey şu: Hayat her zaman planladığımız gibi ilerlemez. Bazen düşeriz, bazen yolumuzu kaybederiz, hatta umudumuzu yitirdiğimiz anlar olur. Ama asıl mesele, yeniden başlamaktan vazgeçmemektir. Benim kitabım da aslında bunun hikâyesi. ‘Sadece dilemek yetmez, gerçekten istemek gerekir. Çünkü insan, içten bir istekle ve inançla yola çıktığında, kendi mucizesini yaratacak gücü zaten içinde taşıdığını fark edecektir. O yüzden okurlarıma söylemek isterim: Vazgeçmeyin, içinizdeki sesi dinleyin ve yolunuza devam edin. Her yeni başlangıç, sizi kendinize bir adım daha yaklaştıracak.
Hiç yorum yok
Yorum Gönder