Sanatıyla zamanı ve mekânı aşan, izleyiciyi hem içsel bir yolculuğa hem de kolektif bilinçaltına doğru sürükleyen Yunan sanatçı Andreas Georgiadis, İstanbul’daki dördüncü kişisel sergisi “Mitoloji II: Kişisel Bir Mitoloji” ile bir kez daha karşımızda.
Istanbul Concept Gallery’in temsil ettiği, sanat camiasında ışığın efendisi olarak bilinen sanatçı 21 Mart’ta açılan bu sergisinde, sinemadan edebiyata ama özellikle İstanbul’un sokaklarına ve şiire uzanan geniş bir ilham yelpazesiyle kendi kişisel mitolojisini yaratıyor. Sanatçının üretim pratiğini, İstanbul’a duyduğu derin sevgiyi ve disiplinlerarası yaklaşımını kendisinden dinleme fırsatı bulduk.
“Mitoloji II: Kişisel Bir Mitoloji” serginizde kişisel anılarınızı evrensel bir anlatıya dönüştürürken sizi en çok zorlayan şey neydi?
Bu sergideki eserlerim; izlenimler, anılar, hisler, rüyalar, korkular gibi derinlerimden gelen hikâyeleri anlatıyor. En zorlayıcı kısım, tüm bunları kağıt üzerinde, filtreler veya süslemeler olmadan ve her şeyden önce hiçbir şeyi gizlemeden yakalamaya karar vermekti. Bu nedenle, eserlerim, onları tetikleyen katalizörü veya ilhamı ele vermeden, en başından itibaren bir şey hakkında konuşmaya çalışıyorlar. Tabii dinleyene ve duymak isteyene
Bu sergide bazı eserlerinizi Attilâ İlhan ve Murathan Mungan gibi Türk şairlerine ithaf ediyorsunuz. Şiir, sanatınızı neden bu kadar etkiliyor ve yaratım sürecinizi nasıl yönlendiriyor?
Şiiri çok seviyorum ve hayal gücümü, ilhamımı şiire yönelerek besliyorum. Elbette, Nâzım Hikmet ve İlhan Berk gibi değer verdiğim başka Türk şairler de var, ancak henüz onların ilhamı resimlerime yansımadı. Şiir her daim hayatımda. Şiirin yansımaları da tüm sergilerimde mevcuttur. Mesela, iki sene önce gene Istanbul Concept Gallery’deki “Geri Dön” başlıklı sergimi ünlü Yunan şair Konstantinos Kavafis’e ithaf etmiştim.
Şiir, edebiyat, sinema ve kolektif bilinçaltı... Eserleriniz bu disiplinlerden güçlü biçimde besleniyor. Bu alanlar arasında nasıl bir bağ kuruyorsunuz? Sizce bir sanatçının mitolojisi nasıl şekillenir?
Sanatçı olsun ya da olmasın, her insanın mitolojisi, hayatının her anında onu rahatsız eden, onu uyanık tutan, mücadelelerinde ona eşlik eden tüm o görünmez küçük dikenler tarafından şekillendirilir. Kişisel olarak yaşamım ve sanatım, şiirden, sinemadan ve kolektif bilinçdışından -özellikle de edebiyattan- derinden etkileniyor. Bağlantı kurduğum bir şeyi her okuduğumda, eylemin gerçekleştiği ortamı yaratmak için bir gereklilik olarak hayal gücümde imgeler öne çıkar. Bu görselleştirme, okumanın en büyük armağanıdır ve ben de bunu kâğıdıma aktarıyorum.
İstanbul hayranı olduğunuzu biliyoruz. Dördüncü kişisel serginizde bu şehre olan düşkünlüğünüz eserlerinize de yansıyor. Üstelik İstanbul eserlerinizde, yalnızca bir şehir değil; adeta bir karakter gibi anlatılıyor. Bu şehri bu kadar derin ve kişisel şekilde resmetmenizi sağlayan duygu ya da anılar nelerdir?
İstanbul'u çocukluğumdan beri seviyorum. Atina'dan sonra en iyi bildiğim şehir. Beni büyülemekten, ruhuma dokunmaktan, beni eğlendirmekten hiç vazgeçmiyor. Ancak ilgim genellikle, turistlerin daha az bildiği eski mahallelere veya semtlere daha fazla kayıyor. Orada kendimi kaybetmeyi, yabancı ve yeni her şeyi koklamayı ve tatmayı seviyorum. Bu yüzden bu sergimde sevdiğim mahalleleri sundum: Cihangir, Fatih, Kadıköy, Üsküdar, Eminönü, Yeniköy, vb. Yaklaşımım bu şehre olan sevgimi de hayranlığımı da açıkça yansıtıyor. Bunun samimi bir hikâye anlatıcılığının anahtarı olduğuna inanıyorum: iddiasız sevgi ve derin hayranlık.
Eserlerinize özellikle başlık vermemeyi tercih etmişsiniz. İzleyiciyle bu açık uçlu ilişkiyi kurmanın sizce nasıl bir etkisi oluyor?
İzleyiciyi bu yolculukta tamamen yalnız bırakmak ve sonrasında nerede (eğer tanışmışsak) tanışmış olabileceğimizi ve nasıl tanışmış olabileceğimizi görmek fikriydi. Her zaman duyguları paylaşma niyetiyle resim yaparım, bu yüzden benim için izleyici, bir şekilde bakışlarıyla sanatımı tamamlar. Bunu benim için kesinlikle elzem görüyorum.
Yaklaşımınızın hem metodik hem sezgisel olduğunu belirtiyorsunuz. Bu iki yönü üretim sürecinizde nasıl dengeliyorsunuz?
Bu, biraz zihinsel olarak başlasa da sonra rüzgâr ve dalgaların beni götürdüğü her yere küçük bir tekne gibi sürüklenmeme izin veren bir süreçtir. Eserlerimde bir varış noktası değil, bir yolculuğun anlatımını göreceksiniz. Yolculuk benim için daha önemlidir. "Ve eğer onu zayıf bulursanız, İthaka sizi kandırmış olmayacaktır. O kadar bilge oldunuz ki, böyle bir deneyimle, İthaka'nın ne demek istediğini anlamış olacaksınız," der büyük şair Kavafis.
Kişisel Mitoloji serginizle izleyiciyi güçlü bir içsel yolculuğa davet ediyorsunuz. Bu sergiden sonra gündeminizde olan yeni projeler ya da keşfetmek istediğiniz başka temalar var mı?
Bu sergi beni ilgilendiren konulara bir tür noktalı virgül koyuyor. Bu; beni uzaklara götürmeye devam etmesini ve tekrar tekrar derinliklerden yeni hikâyeler anlatacağım, yeni eserlerin hasadıyla geri dönmeme yardımcı olmasını umduğum, sürekli bir arayış. Neyse ki, her insanın kişisel mitolojisi tükenmezdir.
Hiç yorum yok
Yorum Gönder