Hayatın Sonunda Yeni Bir Başlangıç Var mıdır?

Bu ay sizler için Denizin Gözü ile Kitap Dünyasından TANRININ FORMÜLÜ adlı kitabi yayınlıyoruz.

Bu  bir  bilim kurgu eseridir. Eserimiz bilimsel kuramlar, din tarih,  felsefe ile evrenin oluşumu, sonu ve evrende zekâ konularını işlemektedir.  Bir yandan bilimsel kuramlar konusunda bilgi verirken bir yandan da geleceğin  bilim ve teknolojiyle tasarısı konusunda  aydınlatıcı, dolu bir eser. Bilim ışığında tanrı  arayış:  Bilimsel anlamda tanrının  varlığı ispat edilmeye çalışıyor  ya da aslında neyi tanrı  olarak adlandırdığımız diyelim.  İlginç bir çalışma olan evren insan canlı  yaratıcı güç ve doğanın  gücü birçok  bilim insanının kafasını kurcalıyor;  konu aynı  zamanda yazarımızın da kafasını kurcalıyor.

Eserimizin hikâyesi: 1951 sonbaharı İsrail’in ilk başbakanı David Ben Gurion, Albert Einstein’la tanışmak için Princeton’a gider. Ziyaretinin amacı nükleer silah elde etmektir. Atomla başlayan gizli sohbetleri hızla Tanrı’nın varlığına doğru yönelir. Einstein Tanrı’nın formülünün peşindedir. Dünya düzenini tepe taklak edebilecek bir önemde olduğu için CIA de bu belgenin izini sürmektedir.

Günümüz Kahire’si, Tahrir Meydanı Kriptolog ve tarih profesörü Thomas Noronha ,  İranlı bir kadın olan Ariana Pakravan ile tanışır. Çok gizli bir elyazmasını deşifre etmek için  Ariana'dan  yardım ister bu istek ile hayatı alt üst olur. Albert Einstein imzalı bu el yazmasının başlığı Tanrı’nın Formülü ’dür. Bu formülü deşifre edebilecek tek uzman ise Noronha’dır. Bunun farkında olan tüm güçlerse Noronha’yı izlemektedir. Kendisiyle birlikte dünyanın da kaderini ilgilendiren bu formül oldukça karmaşık. Tanrı’nın Formülü, zamanın başlangıcına, evrenin kökenine ve hayatın anlamına dair bu müthiş macerada kuantum fiziğini dinle, Batı felsefesini Doğu mistisizmiyle buluşturan “Tanrı var mı?  Varsa kim? Doğan kim ve ölen kim? Zekâ mı  tanrıyı: Tanrı  mı  zekâyı yarattı?   Evren sonsuz mu yoksa evrende bir son var mı? Zekâ evren tarihi boyunca hep mi var olacak? gibi insanlığın her zaman üzerine kafa yorduğu sorulara da bir cevap ararken sizlere  unutamayacağınız bir macerayı da sunuyor. Noronha'yı takip ederken onun seçimleri ve bakış açısını soluksuz okuyacaksınız.  Kitap bir film sahnesini aratmayacak kadar macera ve heyecanlı  görsel sahnelerle doludur; hayal gücü özgür olanlar için. Tanrı’nın Formülü, bilimin hâlâ keşfetmeye çalıştığı yer olan dünyadan ve onun başlangıcı ve sonundan bahsediyor. Hikâyenin konusu gerçek teorik matematik ve Fizik formülleri  anlatılırken   ayrıntılara boğulmadan okuyucuyu baştan  sona heyecan ve büyük  bir merakla  zekânın büyüsüne alıyor. Zaman, mekân, evren, tanrı, varlık  yokluk yüzyıllardır insanlığın  kafasını kurcalıyor. Günümüzde bu sorulara cevap ararken sosyal bilim ve pozitif bilimler ve bilimin tüm  dallarından  yararlanılmaya çalışılıyor özellikle kuantum fiziği  bize bu soruları kavramada ve varlığı-yokluğu çözmede yardımcı  oluyor. Hikâyemizin daha iyi anlaşılması  açısından Einstein'ın İzafiyet teorisini geliştirmesiyle  neler değişti  isterseniz ona bakalım. Zaman size göre evrende nasıldır? Üç  boyutlu algı sistemimize göre izafiyet teorisi öncesinde zamanı  bir lineal çizgide  dün  bugün  ve yarın  olarak hesaplıyorduk fakat izafiyet teorisi tüm  bu algıyı  alt üst  etti. Düşünün zaman lineal değil de  evrene yayılmış  durumda bir çarşaf  olarak bunu düşünelim ve bu çarşafın  üzerine bir bebek düştüğünde çarşaf bükülür çarşafın  bükülmesiyle çarşaf artık gerilmiştir, dümdüz bir zemin değildir. İşte bu bir bükülme ya da kırılmadır.

Bu teori birçok  alanda birçok  varlığı ve olayı  tartışmalı  hale getirdi. Doğa  ve canlılar o kadar kaotik ki bu sırrı  çözebilmek  başka sırlara kapı  aralıyor  varlığı  ararken yokluk tespiti hiçte  göz ardı edilecek bir konu değildir. Bir balık üç  dört balık  yapmak için  denize milyonlarca yumurta bırakır sadece üçü,  dördü balık olacaktır. Hesabı  yapılmayan  milyonlarca yumurta nereye gidiyor sizce? O milyonlarca yumurta evrendeki kaosun kendisidir. Evren; doğar, yaşar, ölür, hiçliğe girer ve sonsuz bir döngü içerisinde yeniden doğar. Her şey döngüsel midir? Tüm bunlar olurken biz insanların  yaptığı  nedir?yani Ne ölçüde özgürüz biz? Kararlarımızı özgürce veriyoruz gibi görünüyor ama asıl kökenlerini incelediğimizde çoğu zaman farkında bile olmadığımız pek çok etken tarafından koşullandığımızı fark ediyoruz.H Özgür irade mi, yoksa sadece bir illüzyon mu? Her şey acaba önceden mi belirlenmiştir, biz bunun farkında olabilir miyiz? Kendimizin dışına çıkabilir miyiz?  Öte yandan hayat kısa diyoruz.

"Şimdi zaman çok kıymetliymiş gibi geliyor bana. İpleri ele alıp bunun keyfini çıkarmalıyım diye düşünüyorum, önceliklerimi gözden geçirip neyin önemsiz olup neyin olmadığına karar vererek kendimle ve dünyayla barışmalıyım." Kendimizle barışmamızın yolu evrendeki yerimizi anlamaktır belki de. Bununla zamanın ve barışmanın önemini kavrayabiliriz. Zaman zaman kendimize diyor muyuz hepimiz?     

Ümitli şekilde uyanıp hemen sonrasında onu kaybetmek o kadar kötü bir şey ki. Sanki birisi bizimle oynuyor, bize bir gelecek sunup sonra da onu elimizden alıyor gibi, sanki yaşam bir oyuncak ve ben de bir çocuğum."

Evet, tüm bunları  diyorsak insanlık  olarak sorunlarımız  ortak ve temeldir. Evrenin büyüklüğü karşısında biz bir nokta bile değiliz  fakat varız  diğer tüm  canlı  cansız  varlıklarla varız  fakat onlarla bütünleşme sorunumuz var. Bu kaotik evrende nokta olsak dahi bir kelebeğin  kanadını  çırpması  misali yaşayacağımız etkinin büyüklüğü inanılmaz. Evren o kadar kaotik bir yer ise dünya  neden böyle düzenli? Dünya  düzenli mi gerçekten?  İçinde bulunduğumuz kısacık zaman dilimi bize her şeyi düzenli gösteriyor. İnsan evrende  çok  kısa  bir zaman diliminde vardır. İnsanlık  öncesi  cağlarda  buzul cağ ve benzeri zamanlardaki kaosu düşünmek  bile korkunç. Biz bu kaotik dönemlerin içinde pratik olarak bulunmadık yani alt üst oluşları  yaşamadık  diye yok sayamayız. Zaman, ışık ve mekân birbirinden ayrı  düşünülemez evren  bütünlüklüdür. Einstein söz konusu  olunca ışık daha farklı  bir önem  kazanıyor. Işık zamanın anahtarıdır. Yazarımıza göre güneşin enerjisinin bitmesiyle güneş sisteminde canlılık son bulacaktır. Bu yok oluşu engelleyebilecek olan şey yazarımızca zekâdır. Çünkü bizi canlılık ekosistemi dışında var edebilecek tek şey zekamızdır. İnsan var olabilmek için  yapay zekâ  ile varlığının seyrini değiştirecektir. Bu konuda ilerleme kaydedenler insan varlığına hükmedeceklerdir. Yapay zekâ insan zekâsının  ürünü  olsa da insan  zekâsı kadar iyi olabilir hatta ondan daha gelişmiş de olabilir. Bu da yaşam koşullarını  ve evrende insanın  yerini tartışılır hale getirecektir. Yazarın bilim kurgusal yolculuğunda, yaratıcı  güç yani tanrı,  insan zekâsının  ürünüdür. Zekâ evrende bir kez ortaya çıktı mı bir daha yok olmayacaktır.

Dünya  üzerinde ki türlerin  yüzde doksanı  kayboluyor.  Kayıp sayısı yaratılışından  daha fazladır. Yok olan sayısı  var olandan çok  daha fazladır demiştik. Bizler doğadan  uzağız  evde musluğu  açtığımızda su akıyor ama su bulmak için  kilometrelerce yürüyen  canlılar  var. Dünyanın  ısı ve enerji kaynaklarını kıstığınızda  ne kadarımız  hayatta kalabiliriz ? Bunun hesabını  kimse yapmak bile istemez. Doğayla iç  içe  olmayan evreni anlamada zorluk çeker. Hem kuantum fiziği hem izafiyet teorisi bize kontrol edemeyeceğimiz karmaşa  ve güçteki  evreni sunarken aslında  tercih hakkında  sunuyor. Kim çevik, kim az hataya düşer, kim bedel vermeye hazır, kim üretici,  cesaretli ve akıllı ise  az hatalar yaparak  çok  şey elde edebilir. Tüm bu düzen ve kaos tartışmaları içerisinde insanın tanrısı evrende nedir?

Einstein tanrıya inanıyor musunuz sorusuna karşılık hep: Spinoza'nın tanrısına inanıyorum derdi. Spinoza'nın tanrı anlayışının temel ilkesi gayri şahsiliktir, onun tanrısı insanî niteliklerden tamamıyla yoksundur; kimseyi cezalandırmaz ve kimseye karşı sempati beslemez. Onun anlayışına göre ''Tanrı'yı seven kişi, karşılık olarak Tanrı'nın da onu sevmesi için çabalayamaz.'' dır. O; insanlara acıma, merhamet, sevgi gibi duygular beslemez. Spinoza’ya göre bu durum semavî dinlerin içine düştüğü en büyük yanlışlardan biridir. Ve Einstein " Rab mahirdir ama zalim değildir. Doğa sırlarını sinsiliğinden değil özündeki yüceliğinden dolayı saklar." Der... 

Yazar yolculuğunu Einstein'ın gölgesinde yapmaktadır. Yalnızca onun bilim alanındaki buluşları ile değil, onun evrenin büyüklüğü karşısındaki hayal gücü ile. Evren, zaman ve tanrı ile iç içe organizma olarak dünyanın bilim ve teknoloji ile mercek altına alındığı bu bilim kurgu eseri sizi hayal gücünüzle zevkli bir yolculuğa çıkaracak. İnsanı yok eden onun bencilliği ve merkeziyetçiliğiyle onu var etmeye devam eden zekâsı  olabilecek mi? Siz ne dersiniz? Sessizliğin sonunda cevap, Günlerimizin sonunda ölüm vardır. Hayatımızın sonunda ise yeni bir başlangıç. Yeni bir başlangıç. Mutlu  kalın.

Jose Rodrigues Dos Santos Kimdir?

Jose Rodrigues Dos Santos, 1 Nisan 1964 yılında Portekiz'de dünyaya gelmiştir. 17 yaşında radyo muhabiri olarak çalışmaya başlamıştır. Habercilik üzerine New Lisabon Üniversite'den eğitim almıştır. Habercilik bölümünü bitiren yazar daha sonra Londra'ya giderek BBC'de işe başlamıştır. Birkaç yıl sonra Portekiz ulusal televizyonunda gece haberlerini sunan Jose Rodrigues Dos Santos bir arkadaşının ondan bir dergi için hikâye yazmasını istemesiyle yazarlığa başlamıştır.

1932-2024 © Edebiyat Gazetesi
ISSN 2980-0447