Yaşar Kemal Edebiyatı ve Sarı Sıcak Çukurova

Edebiyat Gazetesi'nin on birinci sayısının manşetten yayımlanan Cansu Işık'ın Yaşar Kemal Edebiyatı ve Sarı Sıcak Çukurova yazısını paylaşıyoruz.

Yer, Ankara Devlet Tiyatrosu, sahnede Gürol Tonbul’un yönettiği, Yaşar Kemal’in eserinden uyarlama “Teneke” adlı romanın oyunu sergileniyor. Sayfalarda ve sahnede sarı sıcak Çukurova’dan esintiler var. 2013 yılında izlediğim “Teneke” adlı romandan uyarlama oyun, sınıfsal bir mücadeleyi ve bürokrasinin hantallaşmış yapısını da gözler önüne seriyordu.  Romandaki karakterleriyle doktor, idealist bir kaymakamın mücadelesi, toprak ağası, çeltik ekimiyle geçinmeye çalışan köylüler ve sıtma hastalığı çerçevesinde şekillenen olay örgüsüyle, siyasi, toplumsal ve ekonomik çevreyi anlatıyor. Sınıf mücadelesi bu gerçekçiliğin içinde Çukurova’yı en iyi tanıyan Yaşar Kemal’in sarı sıcak sayfalardaki betimlemeleriyle köyü yani yereli İtalya’ya tanıtıyordu. 

Yaşar Kemal

Teneke adlı romandan uyarlama oyun, İtalya’nın Milano kentindeki ünlü La Scala Tiyatrosu’nda operaya ev sahipliği yaptı. Hikâyeyi uyarlama işlemi ünlü İtalyan bestecilerden Fabio Vecchi tarafından üstlenildi. Yerelin hikayesi artık dünya basınındaydı. Çünkü Yaşar Kemal, doğa-insan arasındaki ilişkiyi anlatarak sarı sıcak Çukurova’yı çok iyi tanıyordu ve betimliyordu. Teneke, Çukurova’daki çeltik ağalarının halk üzerindeki baskısını, köylünün yaşamış olduğu sıkıntıları, genç kaymakamın önyargılara rağmen saf duygularla yaşamış olduğu mücadelesini çevre-insan, insan-insan, doğa-doğa gibi mekân ve zamanların hikâyesine erişilerek yazılmış bir roman ve tiyatro oyunu olma özelliği gösteriyordu. İzlenimim, Yaşar Kemal’in yazdığı Toroslar’ın yamacında bir Anadolu kasabasında oynanan oyun Teneke’nin aslında Ankara’da yazılmış olmasıdır. Yani, işlemeyen bir bürokrasiyle idealist genç bir kaymakamın oyunun sonunda Kars’a sürülmesi aynı zamanda doğa-insan mücadelesinin de bir ürünüdür. Suyun kullanımı, artan sivrisinekler ve sıtma hastalığı…  Her şeyin birbiriyle ilişkili olduğu bir düzendir aslında oyunda anlatılan.    

Yaşar Kemal’in “Allah’ın Askerleri” adlı 1978 yılında yayımlanan romanı ise, sokakta çalışan çocuklar ile yaptığı röportajlardan oluşuyor. Edebiyatın daha farklı bir dalı olarak değerlendirildi eser. Kurgusal dolayımı ve gerçekliğin yansımasının halka dayanarak oluşturulmasının yaratmış olduğu hissiyat, daha az yaşamış çocukların hikâyesinin yeni adıydı: “Allah’ın Askerleri”

Eser yayımlanmadan önce, ‘Çocuklar İnsandır’ başlığı ile dizi röportajlar halinde 14 Eylül-26 Ekim 1975 tarihleri arasında Cumhuriyet gazetesinde yayınlanmıştı. Kıyıda kalmış çocukların hikayesiydi.

İnce Memed, Binboğalar Efsanesi, filme çevrilen Yer Demir Gök Bakır, filme çevrilen Yılanı Öldürseler, Ağrı Dağı Efsanesi, Karıncanın Su İçtiği, Fırat Suyu Kan Ağlıyor Baksana, Çıplak Deniz Çıplak Ada ve daha birçok eserin yaratıcısı Yaşar Kemal sarı sıcak Çukurova’dan sesleniyor.

1950’li yıllar köy gerçekçiliği ile şekillenirken, 1980’li ve 1990’lı yıllarda artık hikayeler kentin bunalımına, doğu-batı histerisine, yabancılaşmaya; aydın yalnızlığına, kadın-erkek ilişkilerine uzanır. Post-modern edebiyatın örneğin, Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam eseri örneği ile yalnızlık, aydın, aile gibi kavramlar tekrar sorgulanılmaya başlar. Modernist roman olma özelliği göstermesine rağmen, post modernite, modernitenin oluşamayan yeni yönelimlerini keşfetmeyi sağlıyordu. Yani modernite sonrası. Modernite sonrası, yerel ile küreselin aşılamayan kopuş noktalarını da temsil eder. Edebiyat alanındaki bu ikilem ve kopuş, Orhan Pamuk edebiyatı için de yeni ve kapsamlı bir rüya gibidir. Post-modernist edebiyat, parçalı, kimliksel kaygılarla bu çoklu yapıyı, toplumsal sanatsal perspektifi bireye yöneltmiştir. Türkan Şoray’ın yönetmenliği üstlendiği,  Yılanı Öldürseler ve Onun Hikayesi’nde vücut bulan Esme’si töre ve aşkı anlatır. Binboğalar Efsanesi adlı romanın sonunda:

…”Hızır ile İlyas dünyanın bir yerinde buluşurlar. Onlar buluştukları an dünyadaki bütün yaşam durur, tekmil canlılar ölürler. Hemen sonra da  daha gür, daha canlı, daha doğurgan dirilirler. Ve biri mağrıptan, birsi de maşrıktan kopup gelen iki yıldız gökyüzünün ortasında tokuşur, birleşirler. Birleşip ışık olurlar, yeryüzünün üstüne top top sağılırlar.”

Böyle bir buluşma, Yaşar Kemal’in sarı sıcak sayfasında Çukurova’nın sesidir.

1932-2024 © Edebiyat Gazetesi
ISSN 2980-0447