Karaca Gözü Kitabı Hakkında

Yazar İlkay Coşkun'un Edebiyat Gazetesi'nin yedinci sayısında yayımlanan Karaca Gözü Hakkında isimli kitap tanıtım yazısını sizlerle paylaşıyoruz.

Karaca Gözü, Yazar Süheyla Karaca Hanönü'nün Eylül 2021'de Okur Kitaplığı etiketiyle okurlarıyla buluşturduğu deneme kitabı. Yirmi iki yazının yer aldığı eser, yüz otuz dört sayfa hacmindedir. İyilenen değil daha çok iyi kitap yazılarının olduğunu söylesek yeridir. Tanıtımların tanıtımını, tahlillerin tahlilini yapacak değilim elbet ama en azından kitap üzerine kısa da olsa bir değini de bulunmak istiyorum izninizle. Yazar, bahsini yaptığı başka kitaplarda olduğu gibi ‘Karaca Gözü'nde kendi soy ismine ince bir gönderme de bulunmaktadır. "Karaca Gözü" kitap ismiyle müsemma, güzel bir isimlendirme.

Karaca Gözü, Süheyla Karaca, İlkay Coşkun

"Karaca Gözü" anlatımlarında geçen kitapların bir kısmını okumuş birisi olarak, bahsi geçen öykü konularının kendilerine has bağlamlarının yanında, aralarında bir nevi insicam da vardır. Gerek kitap ön sözünde gerekse de yazı muhteviyatında hep okuma ve yazma konusu yoktur elbette. Anlatımların bir boyutunda, yazım sanatı ve edebiyatıyla birlikte, medeniyet olgusuna da dikkat çekildiğini söyleyebiliriz. Bu doğrucu, besleyici ve yetiştirici güç, bütün insanlığın içerisindeki hoyratlığı ısıtmasına ve eritmesine vesile olacaktır.Kitap yazılarının daha çok öykü kitapları üzerinde odaklanıldığını söylemiştik. Bir yazar bir kitap veya ilgili yazarın bütün kitapları değerlendirmeye alınmaktadır. Başka bir ifadeyle bazı yazarların bütün eserleri üzerine odaklanılarak, yazar etraflıca ele alınmaktadır. Kitapları ele alınan yazarların bir kısmının ismini buraya taşıyacak olursam, bir fikir verecektir muhakkak.

Nuri Pakdil, Rasim Özdenören, Hüseyin Su, Bahtiyar Aslan, Recep Seyhan, Mustafa Everdi, Mustafa Özçelik, Samiha Ayverdi, Ahmet Sezgin, Alaattin Karaca ve Mustafa Uçurum gibi isimleri ilk aklıma gelenler olarak sıralayabilirim. Bütün bu isimlerin kitap ve öyküleri, yazarın okuma yolculuğunun bir yansıması olarak görülmelidir. Kitabın ön söz kısmında güzel bir çerçeve çizilerek, sözün ayaklarının yere basması gerektiği ve yazma ameliyesinin soyunu devam ettirmenin sadece yazma ile mümkün olamayacağına dair bir vurgu da yapılmaktadır. Kitap tanıtım ve değerlendirmeleri yazan biri olarak bu kitaptan taktikler ve tüyolar aldığımı da söyleyebilirim. Yazar, yazardan üslup kapmaya da çalışır ne diyelim. Hayatın her alanında olduğu gibi okuma ve yazma alanında da işin hakkını vermek gerektiğinin altı çizilmektedir. Okumalar daha çok esas üzerinden yol almaktadır. Aynı hayatta olduğu gibi anlatımların esası varken, sahtesi daha çok eğreti duracaktır. Öyküler üzerinden, insana dair birçok konunun da kritiği yapılmaktadır. Yaşını başını almış kişilerin kimi taşkınlıkları, kınayan insanın kınanacak halleri, saçı sakalı ağaran insanın durumları, ilk müridini bulan şeyh görünümlüler, doğaya ait sesleri sevenler, kentsel değişimi ve yenişimi yaşayanlar, huzuru arayanlar şeklinde bu listeyi uzattıkça uzatabiliriz. Özellikle hikâyelerin tekniğine girilerek, gerçek yaşanmış hikâye, kurmaca, üst kurmaca hikâye, post modernlik gibi birçok konu fikirler sadedinde kritik edilmektedir. Ek bir bilgi olarak, kitaplardaki kahramanlar daha çok olay örgüleri üzerinden ele alınmaktadır.  Özellikle günümüz öykülerine ve öykücülüğüne dair tafsilatlı bir değerlendirmede bulunulur. Hatta ve hatta bu değerlendirmelerin kitap anlatımlarından da taştığını söyleyebiliriz. Kitapları ele alınan yazarların yetkin olması çok bir eleştiriye yol vermez ama yine de yer yer de olsa tenkitler, kitaplardaki yazılar üzerinden değerlendirmeye tabi tutulurlar. Yazarın üretici, okuyucunun tüketici, yazılanların meta kabul edildiği anlayışlara karşı bir mücadele hali gözetilir. “İki hafta içerisinde çok şey yaşadık.” diyerek ilişkilerini sonlandıran kimi gençler gibi bu eleştiri listesini daha da uzatabiliriz. Derin yabancılaşma ile gelen anksiyetelerle mücadeleler ve bu hastalıklardan kurtulmaya yönelik çabalar bakış açıları üzerinden serimlenir. Tabi ki de bunların geneli yapıcı eleştirilerdir. Kitapta yer verilen, Kutadgu Bilig'de geçen "Misk ve bilgi birbirine benzer/ İnsan bunları yanında gizli tutamaz" (sayfa 9) sözünde olduğu gibi insan çok badireyi okumayla atlatacaktır. Bu bağlamda gerçek okur; sanat, estetik, fikriyat ve hakikat düzleminde yol alacaktır. Hilm ve ilim üzerine okumalar insanlığı daha iyi yarınlara taşıyacaktır. Gerçek okur, boş zamanlarını değerlendirmek, sadece duygusal ve ideolojik beklentilerini karşılamak için okumayacaktır. Gönül mülkünü ihya edecek boyutlarda okuyacaktır. İyi bir okur aynen kaknüs bitkisinde olduğu gibi yeniden yeniden neş'et edip okumaya devam edecektir.

Karaca Gözü'nde daha çok kitap tahlilleri, anlatımları üzerinden yazarın edebiyata, sanata bakışı da serimlenmektedir. Kitapların, kurgudan daha çok duygu ve düşünsel derinliğin içerisine çekip çekmediğiyle ilgilenilir. Yazmayla okumayla elde edilebilecek bütün iç tezyinatlarla birlikte merhum Nuri Pakdil'in ‘Kalem benim kale'm’ sözündeki gibi sağlam bir duruş da gözetilir. Yine aynı şekilde, yaradılış bilgeliğine ulaşılabilmek için iç dünyaların bakımlı tutulması gerektiğine yönelik bir okuma bütünlüğüne de bakılır. İzninizle kitapta geçen altını çizdiğim, çok beğendiğim, alıntı bazı bölümleri buraya not etmek istiyorum. 

Elin adamı güneşli günde şemsiye verir, yağmurlu günde ister” (sayfa 26, Recep Seyhan)

“Ezana kulak verenin çan sesi ile bir derdi olmaz” (sayfa 28), “İnsan inanmadığı kelimelerden kanat yapmamalıdır” (sayfa 52), “Bütün kadınlar yalancıdır, sen içlerinden en güzel yalan söyleyeni seç” (Not: Bu sözün arkası önü var tabi ki. Sayfa 52), “Elitler önce zaman problemini çözerler. Nerede ne zaman bulunacaklarını çok iyi hesaplamak onlara başarı getirir” (sayfa 60), “Sevgi buharlaşarak değil katılaşarak yok olur” (sayfa 62), “Yazının yükü ağırdır ve taşıması zordur! Yazarından büyük bir sorumluluk, fedakârlık ve ahlaki tavır ister” (Alaattin Karaca, Estetik Endişe, sayfa 91) Gibi.

Kitapta yer alan, bu kitap yüzlü yazarlar tüm mesailerini edebiyata ve kitaba vakfetmişlerdir. Kitapların ve kitaplarında yer alan öykülerin genelinde hep aynı senkronik duygudaşlık yer almaktadır. Hikâyelerimizin zengin olduğu sokaklarımız, köylerimiz ve şehirlerimiz öğlesine çok ki. Bu zengin kültürü okumaya, anlamaya matuf geniş bir okur kitlemizin yok olduğunu da söyleyemeyiz.Kitap arka kapak yazısında dendiği gibi biz de aynısını söylersek; sıcak, akıcı ve yalın bir dille yazılmış güzel değerlendirme yazıları okudum. Titiz bir irdeleme, derin bir sorgulayış ve ince bir edebi dokunuş taşımaktadır bu yazılanlar. Evvelemir de bu seçilen kitap örneklemeleri üzerinden etraflıca okumalar yapılması gerektiğine vurgudur daha çok aldığım. İnsanlık ehramının tepesinde okuma ve yazmaya dair genişçe bir alanın olduğu ve faydalanmak gerektiğinin vurgusudur bu. Bu okuma ve yazma olgusu, insanlığın miyarsız bütün gidişatlarının karşısında, özellikle cahilliğin karşısında bir set olacaktır. Daha genel anlamda varlık ve var olma metodolojisinin yanında olumlu cihetiyle hep katalizör görevini yapacaktır. Kitap arka kapak yazısında dendiği gibi rahvan bir yolculukla hikâyelerin merkezine güzel bir yolculuk yaptık. İyi okumalar.

1932-2024 © Edebiyat Gazetesi
ISSN 2980-0447