Türk Futbolunda Edebi Dilin Kullanımı

Futbol günümüzün popüler kültür unsurlarından biri. Futbolla yatıp futbolla kalkıyoruz. Spor dalı olmaktan çıkıp bir endüstri haline geldi.
0

Konu futbol olunca sağlıklı bir ortamdan bahsetmemiz mümkün değil. İçinde haksızlıkların, adaletsizliklerin bolca olduğu yozlaşmış bir ortamdan bahsediyoruz. Türkiye’de futbolun geliştiği yıllarda Türk toplumu sanatla, edebiyatla, kültürle iç içe geçmiş bir toplumdu. Maç yayını yapan spikerler, kullandıkları dilin edebi bir dil olmasına dikkat ederlerdi. Halit Kıvanç’ın konuşmaları herkesin kulağına hoş gelirdi. TRT’de dikkat edilen İstanbul Türkçesine spor spikerleri de dikkat ederlerdi.

Edebiyatın ve Futbolun Birleştirici Gücü

Dilin kullanımında Cumhuriyet döneminde ortaya konan kazanımları spor yazarlarında ve sunucularda görebiliriz.Televizyonun yeni ortaya çıktığı dönemde maçların çoğu radyodan anlatılıyordu.Görüntünün olmadığı durumda radyo spikeri maçtaki ortamı dinleyicilerin hayalinde canlandırabilmek için betimleme cümleleri kullanmak zorundadır.Sadece gol oldu demesi yetmez,bu golü kim attı,gol pasını kim verdi,gol vuruşu nerede yapıldı vb birçok ayrıntıyı en hızlı biçimde aktarmak durumundadır.Türkiye’nin her bölgesinden insanın rahatça anlayabileceği ,zorlanmayacağı ulusal bir dil kullanmalıdır.Çocukluğumda dil gelişimimi en çok etkileyen konuşmalardan biri radyoda dinlediğim maçlardır.

Zamanın gazetelerine baktığımızda spor yorumcularını okuduğumuzda sanatsal bir dil kullandıklarını görüyoruz. Yazım kurallarına, noktalama işaretlerine diğer köşe yazarları ne kadar dikkat etmişlerse spor yazarları da dikkat etmişler. İslam Çupi, Necmi Tanyolaç, Doğan Koloğlu, Hıncal Uluç ve adını unuttuğumuz yazarlar futbol anlatmakla yetinmiyorlar, futbolun sanatla, siyasetle, ekonomiyle ilişkisini kurarak yorum yapıyorlar.

Atatürk, "Ben sporcunun zeki, çevik aynı zamanda ahlaklısını severim’’ demiş. 

Spor yorumcuları futbolcuları Atatürk’ün sporcu anlayışına çekmeye çalıştılar fakat zamanın ruhu ters yönde ilerledi. Futbolcular, zeki, çevik, ahlaklı olmak yerine şike yapan, özel hayatına dikkat etmeyen, kumar oynayan insanlar oldular. Ünlü bir futbolcumuz at yarışı oynamakla meşhur oldu. Günümüz spor yorumcuları ise konuşurken sözlerine dikkat etmeyen, ağızları küfürlü insanlar oldular. Bir buçuk saat süren maçın sonunda tartışması 3 saat sürüyor.Eskiler çok mal haramsız çok laf yalansız olmaz demişler.Futbol yorumlarında yalan dolandan,küfürden geçilmiyor.Gazetelerdeki futbol yorumlarında ise her yorumcunun tuttuğu takıma göre yorum yaptığını görüyoruz.Özellikle üç büyük kulübün taraftarı olan yorumcular birbirlerine olmadık hakaretler ediyorlar.Spor yazarlarının kullandığı dil edebi bir dil değil.Gazetelerin satışlarındaki tiraj düşüklüğünde gazetelerdeki düzey düşüklünün etkisi büyük.Teknolojinin gelişmesi,spor teknolojisindeki gelişmeler, futbolun her eve girmesi bizim bir futbol ülkesi olduğumuzu göstermiyor.Biz bir futbol ülkesi değiliz. Futbolda kaliteyi yükseltemiyoruz, futbolda şiddetin, şikenin, kumarın, adam kayırmanın önüne geçemiyoruz. Gençleri futbola teşvik ettiğimizde onları kötü alışkanlıklardan uzak tuttuğumuzu düşünürdük, futbol oynayan gençler kötü alışkanlıklardan uzak durur sanırdık. Bugün ise durum değişti, kötü alışkanlıklar futbolun içine girdi.

 Avrupa’da futbol ve diğer spor dalları eğlence kültürüyle birlikte var olur.Stada gelen izleyiciler aynı zamanda yiyip içerler,müzik dinlerler.Günlerini mutlu bir şekilde geçirip dost geldikleri rakiplerinden dost olarak ayrılırlar.Sporda yenmek de yenilmek de vardır.Günün sonunda yenenle yenilen birlikte stadı terk ederler.Önlerindeki maça bakarlar.Bizde ise futbol ayrıştırmanın,kutuplaştırmanın,ötekileştirmenin,mafyayı meşrulaştırmanın,kara para aklamanın aracı haline geldi.Sonucu önceden belli olan maçlar, birilerini zenginleştirmenin yolu oldu.Taraftar dediğimiz kişiler rakip taraftarlarıyla aynı dinden aynı milletten değillermiş gibi kanlı bıçaklı oluyorlar.Bu düşmanlıktan taraftarların hiçbir maddi kazancı yok fakat bu düşmanlıktan birileri kesesini dolduruyor.Fanatik taraftarlara Devlet ne önlem almaya çalışırsa çalışsın bir işe yaramıyor.

Edebiyatçılar her zaman futbolla ilgilendiler. Aziz Nesin Gol kralı isimli eserini, futboldaki yozlaşmaları göstermek için yazdı. Semih Gümüş Futbol ve Biz isimli kitabında futbolun sorunlarından bahsetti. Necip Fazıl Kısakürek’in oğlu Osman Kısakürek profesyonel futbolcudur. Tiyatro oyuncusu Metin Serezli eski futbolculardandır. Sanatçılar futbolun bir araya getirdiği kitleleri eserlerinde tanıtmaya çalıştılar.

Edebiyatın birleştirici, sevgi dolu diline futbolda da ihtiyacımız var. Balık baştan kokar demişler. Bu konuda siyasetçilere, devlet büyüklerine, kulüp yöneticilerine, aydınlara, sanatçılara çok iş düşüyor. Futbolun bir eğlence olduğunu, sporda rekabetin sahada başlayıp bitmesi gerektiğini, saha dışında şiddetin anlamsız olduğunu taraftar gruplarının anlaması gerekiyor. Futbolun güzelliklerini şair Ülkü Tamer’in anısıyla aktarmak isterim.

 ‘’Keşanlı Ali Destanı’nın ilk oynanışıydı. Oyunun sanatçılarıyla edebiyatçılar arasında bir futbol maçı yapalım dedik. Memet Fuat, Altunizade sahasını verdi. Biz edebiyatçılar toplanıp takımımızı kurduk. Kaptanımız Orhan Kemal olacaktı elbette. Keşanlıların kaptanı, oyunun yazarı Haldun Taner’di. Takıma bir de konuk oyuncu almışlardı. Bedri Koraman.

Maçın hakemi kimdi dersiniz? Halit Kıvanç!

 Maç günü Altunizade’de bayağı seyirci toplanmıştı. Semt sakinlerinin yanı sıra, medya da tam kadro oradaydı. (Maç ertesi gün bütün gazetelerde geniş yer alacak, haftalık Ses dergisi ise bu olaya iki sayfa ayıracaktı.) Bizi destekleyenlerin ellerinde koca bir pankart vardı: ’’Yürüyün, Fazıl’ın aslanları!’’ Fazıl’ın yani Dağlarca’nın.

 …

Sabah gazetesi yazarı Hıncal Uluç yıllarca spor yazarlarına ustalık yaptı. Entelektüel yönüyle spor dışındaki konularda da yazdı. Yazımızı usta yazardan bir alıntıyla bitirelim.

‘’Efendim, daha medyamız VAR’ı bilmiyor. Dünya Kupası seyrettiniz. Hadi diyelim anlamadınız. Kitap dağıtıldı herkese. En basitinden bir örnek vereyim.’’VAR’a baktı, hatayı düzeltti’’ denilen pozisyonda penaltıyı gösterdi. VAR’a baktılar,ofsayt. VAR uygulamasıysa diyor ki,’’ Şüphe ettiğin pozisyonda bayrak kaldırma.Pozisyon devam etsin,olası bir golü kesmiş olabilirsin hatanla. Ofsaytsa zaten VAR’la ortaya çıkar, sen kesme, oynat, ben düzeltirim.’’ Pozisyon gol olsaydı yine VAR’ a bakacaklardı,yine ofsayt verilecekti.Bu kadar basit bir şeyi benim medyam hala öğrenememiş.


Fırat Kasap / Edebiyat Gazetesi / Mayıs 2025 / Sayı 28

Hiç yorum yok

Yorum Gönder

1932-2025 © Edebiyat Gazetesi
ISSN 2980-0447