İnsanın Tek Rakibi Kendisinden Başkası Olmamalıdır

Edebiyat Gazetesi olarak Alaska Yayınlarından çıkan Aşikar kitabının yazarı Erkam Yıldırım ile keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.
0

Merhaba Erkam Bey, okuyucularımıza kısaca kendinizden bahseder misiniz?

Bin dokuz yüz doksan bir yılı, üçüncü ayının yirmi birinci gününde Şanlıurfa’da dünyaya geldim.  İlk, Orta ve Lise Öğrenimimi Şanlıurfa’da tamamladıktan sonra Anadolu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Sosyoloji Bölümünde Kendimi Gerçekleştirmenin ilk adımını atmaya başladım. Aşikâr yazılmadan evvel, Araf adlı bir şiir kitabım da yayınlaşmıştı. Ve bu kitap Bir şairin bir şiiri ile bir hayatın nasıl değiştirebileceğinin ete kemiğe bürünmüş haliydi benim için. Ve bir şiir veya söz ile başkalarının hayatına dokunabilmek adına bende "Vira Bismillah’’ dedikten sonra "Ve yine bir gün, Ve yine bir gece, Sıra dağlar gibi sıralı zihnimde ki bu iki hece’’ ile bu yolcuğun ilk adımını atmam gerektiğinin farkına vardığımı anladım.

Yazar Erkam Yıldırım

Yazma yolculuğunuzdan kısaca bahseder misiniz? Sizi kitap yazmaya yönlendiren nedenler nelerdir?

1976 yılının sonlarından itibaren yayın hayatına merhaba diyen Zafer Dergisinin okumalarıyla başlayan okuma yolculuğumun, anlamlamdırma ve farkındalık kazanımı ile tanışmam fikir ve efkarın ne derece kıymetli ulvi ve mukaddes olduğunu gördüğümde ‘’ Ben kitap yazmaktan çok ‘’ Kitabın kendisi ben olmalıyım’’ bir diğer ifade ile ‘’ kitabı okunur kılmak sadece bir nevi sebep dairesinde olduğunu” nitelendirmeye başladım en azından benim naçizane zihin dünyamda ki ifadesi bu. O zaman ne yapmalı? Bilimin, fizik, kimya, topoğrafya vesaire gibi kanunları okuması gibi diğer bilim ve ilimlerin kendi okumalarını onlara havale ederek; Yazdıklarımı değil ‘’Kendimi okuyarak, Kendimi okutma’’ felsefesi beni anlatan en doğru ifade olabilir. Ve beni benden alıp ‘’bana, beni’’ bent eden, bunun yanında beni yine benden alıp’’ beni, sen eden’’ ve bu buluşmadaki ‘’Biz’ e doğru yol yürümenin şiarıyla ve kendime bunu bir ödev bilerek ‘’ Bende mi Yazmalıyım’’ dedim... Ve aklımda akıl almaz sorularla, akıl almaz seslerle akıl almaz oyunlarla savaşarak. Belki de Aşikâr adlı eserimde zihnimdekilerin tanımını anlatmış olsam da kışrını anlatmaya gayret ettim.

İşte tamda bu nokta-i nazar itibari ile farkındalığın ağırlığı üzerimde bir zaruriyet haline bürününce Ayetin “İkra”’ demesi ile ‘’Resulün cevabında ki tereddüt- okuma yazma bilmiyorum ki- arasında ki yaşanan tatlı korkuda, efkarıma her şey bir ‘davet ile başlıyorsa’’ beni esir eden bu farkındalığın ağırlaşıp zaruriyete mahkûm etmesi; böyle bir daveti kabul etmenin ve bunun bir armağan olduğu ve ‘’Yazma Denen eyleme’’ adavet ve atalet ile değil olgunluk ile karşılayıp yazmaya karar verdim. Ancak piş/erek. Pişmeden ol/mak benim için ölmekti. Ve tamda ifade edilen cümlenin karşılığı Aşikâr adlı eserimin hazırlığı tam yedi yıllık bir çaba ve tefekkürün icrası ve neticesidir.

Yazarlık sizin için ne ifade ediyor? 

Yazarlığın açıkçası benim yanımda hiçbir ifadesi ve değeri olmadı. Burada önemli olan yazmak değildi aslında. Burada yazan da biz değiliz zannımca. İlham ve kurgu olan bir şeyin hakkı yazana verilir mi? Soruyorum ki bence verilmez bu hakkın sahibi yazanın olmamalı, yazma yeteneğine seni erdiren ve kavuşturanlar olmalı. Sizce ben burada sadece Yaratıcıdan mı bahsediyorum? Tabi ki hayır. Nesillerce aktarımı sağlanan kült bir tarihin aktarımının en kudretli yanı hatta tüm hayatımızı tamamen etkileyen şey kütüphanemizde ki kitaplar ise okunmadan ve okumadan “Yazma denilen eylemin” gerçekliği ve gerçekleşmesi ne derece mümkün ve kıymetli olabilir. Şöyle denilebilir mi; Bizi Yazmak zorunda bırakan biz değiliz‘’ Tarih, toplumun kendisi, sıkıntılarımız dertlerimiz , cehalet ve ihtilaf vesaire gibi binlerce soru ve sorunlarımız’’ bun yanında hayatın kendisi ve öğretilerinin kaydından öteye geçmez benim yanımda. Zira tarihin kaydı ile toplumların değerleri normları ve gelenekleri nasıl ki şekilleniyorsa bizlerin sesleri de sadece kayda almaktan ibarettir. Yani ‘’Olanı seslendirmek, Onundur demek değildir. Yani, arı bal yaparken bunu arıdan olmadığını biliyorsak, yazarlığında bizden olmadığını kabule başlamalıyız. Ya da bir yılanın bıraktığı zehri her ne şekille olursa olsun sebeplere bağlayıp bir anlatı haline getiriyorsak bu da öyle olmamalı mı sizce? “Şimdi yazar kim?” diyerek bu sorunun cevabını böyle vermek daha isabetli olacaktır. 

Aşikar isimli kitabınız Alaska Yayınları’ndan çıktı, tebrik ederiz. Kitabınızda okurlarınızı ne gibi sürprizler bekliyor?

Öncelikle ‘’Sürpriz’’ sözcüğünü sevmemek ile başlamalıyım. Yani bu tür sözcüklere Fransız durmak daha isabetli bir düşünce olur. Aslında yeni hazırlanan ve basılacak olan kitabın Bir hazırlığı olması hasebi ile ‘Aşikarın kıymeti’’ evvelde bir çiçeğin açması mümkün olabilir mi yolculuğuydu benim için. Ve o çiçek açtı. Kim “aşikâr denen bu bahçede hangi çiçeği koklamak isterse ‘’kendisi için bir mizgini taşıyacaktır’’. Hani denir ya bir çiçeğin açması da baharın gelişinin müjdesidir. Müjde olarak tamamen ‘insan’’ olabilmenin tahayyülleri ve tefekkürleri üzerine kurulu bir kitap olan aşikardaki öğretiler ”Fetanet’’ makamı ile şereflendirilen peygamberlerin- çocuklarının da bir insan olduğu ve bizlerin rehberi eğer onlar ise ‘’ insan’’ olmanın her halini yaşamanın bir zorunluluk olarak anlamlandırmanın eksikte olsa doğruluğunu ifade etmekti. Ve bunun için kitapta yer alan ‘’ Ben bir İnsan Arıyorum Şu Yeryüzünde’’ ‘’ Benim Adım İnsan’’ Yıkma Gönül Mabedini Yıkılan Sen Olursun’’ İnsanlığa Teşekkürler’’ ‘’ Ömür İçinde Bulunduğun Andır’’ Öldükten Sonrası İçin Bir Planınız Var mı’’ Hayata Farklı Bir Bakış’’ Hayat hakkı’’ vesaire gibi başlıklar ile kaleme alınan denemelerde bir münevver ve mütefekkir olan İsmet Özel'in deyişi ile ‘’ Usta..! bana öyle bir oyun öğret ki İnsan olayım’’ sözünün tahayyülü düşü ve tefekkürünün bir eseridir AŞİKAR.

Başucu yazar ve kitaplarınız nelerdir? Yazarların ve kitapların hayatınıza nasıl bir etkisi oldu?

Tereddütsüz bir şekilde Son İslam alimi olan Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-Nur Külliyatından Başkası olamaz. Başımın yanındakileri sorarsanız, sürüyle olsa bile, sürüye katılmanın doğru olmayacağı noktasında vereceğim bazı kitap isimleri elbette vardır. Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Sebahattin Ali, Kemal Tahir, Mehmed Uzun, Mehmet Rauf ‘’Böğürtlen’’. Batı edebiyatı ve kültüründen ‘’Şato’’, Satranç, Aldatmak, Yüzyıllık Yalnızlık, Kırmızı Pazartesi, Harper Lee “Bülbülü Öldürmek’’, Süleyman’ın Şarkısı’’ vesaire gibi ve binlercesi elbette… Felsefeden ‘’ Sokrat’ın Savunması’’ Platonun Devleti’’ Bir idam mahkumunun Son Günü’’ Franz Kafka Dönüşüm ve Babaya Mektup’’ Ortadoğu kültüründen Halil Cibran’dan “Gece ile Sabah Arasında’’ ve niceler ancak diğer “Babalar hariç tutulmuştur”

Üzerinde çalıştığınız yeni bir kitabınız var mı? Okuyucularınıza ipucu verir misiniz?

Yukarıda ki sorunuzda bahse konu etmiştim açıkçası biraz. Dediğim gibi Aşikâr, ağacın ilk meyvesiydi. Şu an hazırlığı tamamlanan ve fikrimce kendimin ve fikirlerimin olgunlaştığı bir kitap yolda. 2,5 Yıllık bir sancının doğumu inşallah gerçekleşir. Kitaptan alıntılar ile ‘’ Şehrimin kimliksiz sokaklarında gezinen bir mülteci gibiyim’’ ve ‘’ Ellerimle Kefenledim Zihnimi’’ sözleriyle başlayan bu kavganın ‘’ Ve sonra inziva istedim yağmurlardan. Vakitlerden, kavramlardan, kavgalardan, sancılardan ve sanrılardan denilmesi ile yaşanan çatışmanın sonucunu ‘’Ve bu öyle bir döngü ki bir bir yabancılaşırsın uzaklardan’’ Bunun yanında bu kavgada yalnızlığımın bir ifadesini çığıran ‘’Acziyetim varır içimde ki Ülkeye ‘’ diyerek o zaman ve öyleyse ‘’ Bu dünyada Yaratacağın en zor şey , Yeni Bir dünya Yaratmaktır, Ve yaratacağın Dünyanın Tanrısı Sen olursun’’ dedikten sonra insanın kendinden yabancılaşmasının çaresizliğini belirten  ve çeşitli konularda yazının derinliğinde okumadaki musikiyi de ihmal etmeyerek keyifli bir okuma olacağını söyleyebilirim… ‘’Yalnızlık mabedim iken, Ben aşk iken mabed benim’’ arasındaki çatışmaların ‘’ Çağımın Çağrısını Taşıyorum’’ bu kitap ile. Ve kitabın adını Çok kıymetli Bir Yazar olan ‘’Alga BABAN’’ hanım efendinin ifadesiyle ...... olacak inşallah.

Son olarak okuyuculara söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Açıkçası elbette vardır yalnız “laf ile peynir gemisinin yürümeyeceğine’’ katılanlardanım. Söylemekten çok soruların başkalarının onlara sorması ve söylenmesi yerine, kendilerinin kendilerine sorular sormaya başlaması olacaktır. Zira insanın tek rakibi ve tek kavgası kendisinden başkası olmamalıdır.‘’ neden mi? Kendini ihmal etmek ile kendini imha etmek arasında hiçbir fark yoktur’’ Ve her insanda olduğu gibi ve Hume’nin dediği gibi ‘’Buradan daha ileri gitmeyeceksek, buraya kadar neden feldim’’ o zaman soruları ‘kendine Soracaksın ve bu savaşı başlatacaksın. Çünkü hiçbir şey savaşılmadan kazanılmadı. ‘’Kazanım istiyorsan, kendinle savaşmayı öğreneceksin. Ne olursa / o, olsun. Ancak vazgeçme! Ve her insanda olduğu gibi ve Hume‘nin dediği gibi ‘’Buradan daha ileri gitmeyeceksek, buraya kadar neden geldim’ o zaman vazgeçme!

Hiç yorum yok

Yorum Gönder

1932-2025 © Edebiyat Gazetesi
ISSN 2980-0447