Sesini Arayan Irmak Kitabı Hakkında

Edebiyat Gazetesi'nin onuncu sayısında yayımlanan Mavi Melek Sulu'nun Sesini Arayan Irmak kitap tanıtım yazısını sizlerle paylaşıyoruz.

Cumhuriyetimizin 100. Yılını kutladığımız şu günlerde Türk Şiirinin durumunu bir Kurtuluş Savaşı gazimizin anısından esinlenerek anlatmak isterim. Bu Gazi dedemizin anlattığına göre Büyük Taarruzda 28 Ağustos sabahı 4.30’da bizim topçularımız ateşe başlamış. Bir süre sonra hücum emri verilmiş. Bu Gazi dedemizin alayı tel örgüleri kesip dalmış düşman mevzilerine. O kadar ileri gitmişler ki henüz çevrelerindeki birliklerin pozisyonu bozulmamış olduğunu fark edememişler. Bunlar çok ileri gittiklerini fark ettiklerinde düşman ateşi altında kalmışlar. Gazi dedemiz vurulmuş ki yaralı halde mecburen düşman şarapneli altında geri çekilmek durumunda kalmışlar.  İşte Türk şiirinin günümüzdeki durumu buna benziyor biraz. Yoğun ateş altında ve yaralı. Çünkü öykü, roman gibi diğer türlerin saf düzeni değişmeden şiirimiz çok ileri gitti. Çok fazla zorlandı şiirimiz. Bilhassa II. Yeni şiiri, dilin imkânlarını çok zorladı. Klasik anlamda ahenk unsuru olarak ne varsa şiir için hepsi deforme edildi. Şimdi de toparlanamıyor maalesef.

Sesini Arayan Irmak, Hüseyin Avni Cengiz

İşte Hüseyin Avni Cengiz’in Sesini Arayan Irmak adlı toplu şiirleri, Gazi dedemiz gibi daha geride yeniden saf tutmak için yoğun şarapnel altında geri çekilmeyi temsil ediyor gibi geldi bana. Postmodern, modernist bir şiirden modern ve hatta klasik şiire doğru bir geri çekilme hissi yarattı bende bu şiirler.  Destan geleneğimiz elbet mevcuttu. Fakat büyük şiiri asıl İranlılardan öğrendik galiba. Sonra şiir bizi medeniyet âleminde inşa eden yegâne tür olmuştu.  Sonra Tanzimat, Servetifünun, Fecriati şiiriyle Batı şiiri bilhassa Fransız şiiri tecrübe edildi.  Milli Edebiyat ve Cumhuriyet döneminde arayışlarımız halk şiirimize doğru devam etti. Ne olduysa galiba I. Yeni dediğimiz Garip’ten sonra oldu.

Garip şiirleri, şok yaratmıştı. Kimine göre büyük şiir kimine göre şiir değildi bu yazılanlar. Ama yine de Orhan Veli’nin yazdıklarının şiir olduğunu zaman gösterdi bize. Fakat Orhan Veli’nin Asfalt Üzerine Şiirler’inden sonra sürekli sarsıntı geçirdi Türk şiiri. Yine de 80’lere kadar şiir ciddiye alınan bir tür olarak kaldı. Şüphesiz 80’den sonra da şiir devam ediyor. İyi şairler var. Fakat çok üzücü ki günümüzde şiir okunmuyor. Belki de okunamıyor. Bunun birçok nedeni olabilir ama öykü ve romana göre şiirin düştüğü durum ortada. Geçen günü öykü yazarlarıyla yapılan bir mülakatta duymuştum. En ünlü şairlerin kitapları dahi en fazla 400 adet falan satıyormuş. Bu bir facia. Hüseyin Avni Cengiz de işte bu durumun bilinciyle toparlamış sanki şiirlerini bu kitabında. Arayışın şiirleri. Gelenekle modernin hem bir gerilimi hem de uyuşması var sanki Cengiz’in şiirlerinde. Ayrıca kitap edebiyatımıza önemli bir katkı sağlayabilecek derin ve etkileyici bir şiir koleksiyonu sunuyor.  Şair,  kişisel deneyimleri, gözlemleri ve içsel sorgulamalarıyla insanın varoluşsal meselelerini ustalıkla işlemiş. Şiirler, güçlü görsel ve sembolik imgelerle dolu. Derin duygusal katmanlara sahip. Kitabın kapağında da kitabı baskıya hazırlayan editör tarafından kısaca şu bilgiler verilmiş kitap hakkında:  “Beş bölümden oluşan eserle aynı ismi taşıyan ilk bölümde şekil, içerik ve tema olarak arayışın şiirleri var. Bu bölümde yirmi bir şiir yer alıyor. Yol isimli ikinci bölümde tasavvufi bir yolculuğa çıkarıyor bizi şair. Bu bölümde de on dört şiir yer alıyor. Kâse isimli üçüncü bölümde hece ölçüsüyle yazılmış daha çok gençlik şiirleri niteliğinde kırk sekiz şiir yer alıyor. Divan isimli dördüncü bölümde ise aruz ölçüsüyle yazılmış modern şiirler var. Her kitabın Eskizler bölümü mevcut. 

Şair cesur davranmış ve şiir eskizlerini de kitabına koymuş. Ama bu şiirler eskiz olma özelliğini aşmış gibi duruyor. Tabletler isimli son bölümde ise bir önsöz ve konulu otuz iki metin yer alıyor. Bunlara nesir şiir demek daha doğru. Belki küçürek öykü…. 

Şüphesiz çok genel hatlarıyla verilmiş bilgiler bunlar kitap hakkında. Belki birkaç şiiri tahlil etmek daha mantıklı fakat bunu başka yazılarla yapmak daha doğru gibi. Çünkü hem her şiirin bir farklı hikâyesi var hem de şiirlerin çok ortak yönü. Ama bir örnek verecek olursam kitap HÜSEYNİN adında bir şiirle başlıyor.

“HÜSEYNİN

bir boncukta gördüm annemi

tutunmuş kuş tüyü mavisine

düşünmede saçlarında güz

henüz yeni yeni ölmüş ablam

annem sonsuz açtı ellerini

bir boncukta gördüm annemi

ateşten gömlek düştüm dizine

şefkat denizine batırıp beni

dağladı yüreğini için için

yine sonsuz açtı da ellerini

sessizce ağladı benim için…”

Şiirde, anne dâhil her kavram bir mecaz ve bu mecazlar çok zengin imgelere dönüşüyor. Boncuk, anne, dua, saçlara konuşlanan güz, ölüm, abla, ateşten gömlek, şefkat denizi, ateşten gömleğin şefkat denizine düşmesi, ağlayan anne…

İnsan kaybettikleri ile galiba şiirle başa çıkabilir.  Düşünsenize sürekli elinde tespihle hatırlanan bir anne bir boncuk metaforundan başka neyle anlatılabilir? Kuş tüyü mavisine tutunan anne kimdir. İnsanın hayatta sevdikleri, çok sevdikleri herhalde en iyi anne motifiyle anlatılabilirdi. Hayatın kırılganlığı, naifliği, geçiciliği ve güzelliği de annenin kuş tüyü mavisine tutunmasıyla anlatılabilir.  Anne neyi simgeleyebilir bu şiirde. “Anne toprak” imgesi mesela çok kullanılmıştır.  Anne yaratıcıdır. Anne şefkat denizidir. Ve oğul ateşten gömlek olarak o şefkat denizine düşer.  Şeyh Galip’in ‘mumdan gemilerin ateş denizine düşmesi‘ imgesinin tersten okunuşu gibi.  Şiirde anne kaygılıdır oğlu için ama şefkat denizine batırıp oğlundaki yangını veyahut bizzat yangının kendisi olan oğlunu söndürür. Bu öyle büyük bir yangındır ki onu söndürürken bir deniz kendini dağlar(yakar) adeta.

Bir de bu şiir neden Hüseynin’dir. Neden Şairin adı olan Hüseyin değil de Arapça telaffuzu olan Hüseynin’dir? Galiba bu şiiri, kitaptaki başka bir şiirle beraber anlamlandırmak lazım.

“akşam, suçlu bulundu ve bir şamıgariban

kahrına hüküm giydi başıboş bir bahira

gibi çöle salınıp orada unutuldu”

KARAR şiirinde geçen bu dizelerde, “şamıgariban” kelimesi geçiyor. Nedir bu kelime? Hz.  Hüseyin’in şehit olduğu akşama ‘akşamın garipliği’ anlamında ‘şamıgariban’ demişlerdir. Ve bu şekilde şiirlerde kullanılmıştır bu kavram. Hz. Hüseyin de zulme başkaldırıyı; mücadeleyi kaybede kaybede kazanmayı, öle öle dirilmeyi simgelemiyor mu?  Acaba şair şiirine HÜSYNİN adını vererek buraya mı gönderme yapmaktadır?

Kitap hakkında söylenecek çok şey var. Fakat ben kitabın Divan ve Tabletler bölümünün dikkat çekecek ölçüde hem klasiklik hem de yenilik içerdiğini söylemeliyim. Hem şekil hem içerik olarak bu böyle. Hem aşırı bireyci hem aşırı toplumsal temalar şaşırtıcı ustalıkla harmanlanmış şiirlerde.  Her şiirde çok çarpıcı imgeler var. Burada saymaya gücüm yetmez. Ama birkaç örnek verecek olursam: PAZAR AKŞAMI şiirinde geçen “mevsimler yıkılır/ kovanlar kurulur/çiçekler talan edilir” dizeleri çok dikkatimi çekti. Pazar akşamları kurulan kovanlarla talan edilen çiçekler ya da “kirli izlemiyle karışan yüce ülküler/bitimsiz yollara dönüşen serap erimler” ne olabilir? Ya da “şafağın örsüne yemin etmiş demircidir zirâ babam” dizeleri… Acaba çok siyasi ya da politik bir mesajı mı bize çarpıyor şair?

Kitabın dikkat çeken yönlerinden biri de zamanda da bir yolculuğa çıkarıyor bizi. Örneğin GÜLBANK şiirinde “..sonra ben ey Hüseyin/ öl öl beni bana ulaş” diyecek kadar içsel bir yolculuğa çağıran şair sonra baştan sonra imgelerle dolu olan 3. SONE’de başka bir aşk anlayışına değiniyor. Ve bu aşk anlayışı hangi tarihsel dönemin aşk anlayışını yansıtır? “ah cici kız hayalin tutuşuyor camlarda /ürpertisiyle şehrin gözlerime bakıyor /sensiz senle perişan bu tuhaf akşamlarda/ ellerin ellerimden fosfor gibi akıyor” Günümüzde artık böyle bir platoniklik mevcut mudur? Kitabı rast gele açıp okuduğum birkaç şiirden örnek verdim. Kitabı bütünüyle incelemek maalesef beni aşıyor. Her şiir ayrı ayrı incelenmeli bence. Sonuç olarak, Hüseyin Avni Cengiz'in dil becerisi, kelimeleri ustalıkla bağdaştırabilme yeteneği ona Türk şiirinde tartışmasız bir yer açıyor. Her dize, düşünceyi, duyguyu ve hayali güçlü bir şekilde ifade ediyor ve okuyucuya görsel ve duygusal bir şölen sunuyor. Mutlaka okunası şiirler diyebilirim kısaca.

1932-2024 © Edebiyat Gazetesi
ISSN 2980-0447