Edebiyatımızda Atasözleri

Yazar Fırat Kasap'ın Edebiyat Gazetesi'nin sekizinci sayısında yayımlanan Edebiyatımızda Atasözleri isimli yazısını sizlerle paylaşıyoruz.

Atasözleri, diğer ismiyle atalar sözü, sözlü kültür mirasımızdır. Atalarımızın bize, edindikleri hayat deneyimlerini aktarma şekillerinden biridir. Okuma yazma kültürünün olmadığı dönemlerde öğrenilen bilgileri yeni nesillere aktarmak bugünkü kadar kolay değildi. İlk yazılı ürünlerimiz olan Göktürk Kitabeleri öğütlerle doludur. Bilge Kağan, Kül Tigin ve Vezir Tonyukuk, gençlere öğütler verdiler.

Fırat Kasap, Edebiyatımızda Atasözleri

Çinlilerin kültürüne, yaşam tarzlarına özenmemelerini tavsiye ettiler. Edebi değeri olan bu sözlere o dönemin atasözleri diyebiliriz. Çadırda, at üstünde, göçebe yaşam tarzı süren atalarımız yaşamdan öğrendiklerini bir şekilde yeni kuşaklara aktardılar. Atalarımızın Orta Asya’da ifade ettikleri özlü sözlere “sav” adını veriyoruz. Sav dediğimiz atasözleri iki dizelik, kafiyeli şiirlerdir. Büyük ihtimalle sagu ve koşuk gibi dört dizelik şiirken iki dizesi unutulmuş, günümüze iki dizesi kalmıştır. “Yılan kendi eğrisini bilmez, deve boynun eğri der”, “Alımçı arslan berimçi sıçgan.” Bunlar söylenmesi kolay, akılda kolay kalan, ezberlemekte zorluk çekilmeyen sözlerdir. Kimi atasözleri toplumun tamamında yaygınlık kazanırken, kimileri yöresel özellikler göstermektedir. Damlaya damlaya göl olur, ayağını yorganına göre uzat gibi atasözleri günümüzde Edirne’den Van’a kadar Türkiye’nin her yerinde bilinir. Sözlü kültürden yazılı kültüre geçişte bize yol gösteren önemli eserlerden biri de Dede Korkut hikâyeleridir. Bir önsöz ve 12 hikâyeden oluşan eserde Dede Korkut, dinleyenlere öğütler vermektedir. Nazım nesir karışık yazılmış olan bu eserde farklı edebi türler bir arada bulunur. Koşma, sagu(ağıt) atasözleri gibi türlerin ilk örnekleri buradadır. Dede Korkut hikayelerinden örnekler: Hani övdüğün Bey erenler / Dünya benim diyenler / Ecel aldı, yer gizledi / Ölümlü dünya kime kaldı / Gelimli gidimli dünya / Sonu ucu ölümlü dünya / Yapa yapa karlar yağsa yaza kalmaz / Yapağılu gökçe çemen güze kalmaz / Eski panbuk bez olmaz / Er malına kıymayınca adı çıkmaz /Kız anadan görmeyince öğüd almaz / Oğul atadan görmeyince sofra çekmez

Kaşgarlı Mahmud’un Dîvânu Lugâti't-Türk isimli kitabı Türklerin ilk sözlük kitabıdır. Amacı Türklere Arapçayı, Araplara Türkçeyi öğretmektir. Bu metinde Türk kültürünü tanıtmak amacıyla atasözlerinden faydalanılmıştır. Bu kitaptan üç atasözü örneği verelim:   

Kanı kan ile yumazlar / Kanı su ile yurlar / Gözden ırak olan gönülden de ırak olur / Atası acı yese oğlunun dişi kamaşır.

Pertev Naili Boratav hocamız atasözlerini asıl atasözleri ve atasözü değerinde deyimler olmak üzere ikiye ayırmaktadır. Bunların dışında halk edebiyatında atasözlerinden etkilenerek oluşmuş alkış ve kargışlar bulunmaktadır. Alkış iyi dua, kargış kötü dua, beddua anlamındadır. Alkış ve kargışlara Dede Korkut hikâyelerinde sıkça rastlanmaktadır. Modern Edebiyatımız atasözleri ile doludur. Edebiyatın gelenekle ilişkisini kuran kaynaklardan biri de atasözleridir. Modern yazarlarımız yazdıklarına inandırıcılık kazandırmak, görüşlerini pekiştirmek, yerel kültürle bağ kurmak gibi pek çok sebeple atasözlerine yer vermektedirler.   Tanzimatla birlikte başlayan modernleşme maceramız boyunca birçok yazar eserlerinde atasözlerine yer verdiler. Burada bazı örneklere yer vermekle yetineceğiz.

“O zamanlar gönlü adeta taş kesilmişti.” Vatan Yahut Silistre, Namık Kemal

“Anya’yı Konya’yı bilmezdim.” Gulyabani, Hüseyin Rahmi Gürpınar

“Hikmet Efendi:Özrün kabahatinden büyük.” Şair Evlenmesi,Şinasi

“Üstüme iyilik sağlık.” Dürdane Hanım, Ahmet Mithat Efendi

“Artık ağlamıyordu ancak zehirli gözyaşları  sessiz sessiz içine akıyordu.” Sergüzeşt, Samipaşazade Sezai

“Lütfiye Hanım: Sevinçten içim içime sığmıyor.” Çok Bilen Çok Yanılır, Sami Paşazade Sezai

“Bunca yıldır ne uzayıp ne kısalırsın.” Sağanak, Adnan Özyalçıner

“Elinizdekinin değerini bilin, yoksa benim gibi olursunuz diyen bir anıt.” Denizlerin, İstanbul, Zeyyat Selimoğlu

“Hızırın karşısına Hızır çıkar yavrum dedi ana.” Yağmurcuk Kuşu, Yaşar Kemal

“Gözleri yuvalarından dışarıya doğru uğramış, bakışlarına bir hiddet, bir delilik gelmişti.” Yeraltında Bir Şehir, Kemalettin Tuğcu”

“Henüz istifa etmemişlerdi ama eli kulağındaydı.” Bir Başka Düğün Gecesi, Erendiz Atasü

Dayanamaz kız anası, ‘vay boyu devrilesi’ der, açar ağzını yumar gözünü. Larva’nın Doğuşu, Osman Gürsoy

“Tabi çok bozuldu. Arkadaşlar da donup kaldılar.”  Ölmeye Yatmak, Adalet Ağaoğlu

Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte Dil Devrimi çabaları hızlandı. Yeni alfabeye geçiş, Türk Dil Kurumu’nun kurulması, Türkçede yabancı sözcüklerin yerine Türkçe sözcüklerin kullanılması toplumda karşılık buldu. Toplumun çoğu okuma yazma bilmezken kısa sürede çoğunluk okuma yazmayı öğrendi. Gazete, dergi, kitap basımı hızlandı. Daha Atatürk’ün sağlığında çabalar sonucunu vermeye başladı. Dildeki bu gelişmeler sürerken atasözlerinden faydalanıldı. Atasözlerindeki gerçek anlamın yanında mecaz anlamların da bulunması bu alana merakı artırdı. Türk Dil Kurumu’nun yaptığı sözlük çalışmaları sözcüklerin temel, yan ve mecaz anlamlarının öğrenilmesini sağladı. Atasözlerinin yan ve mecaz anlamını araştıran yazar, araştırmacı ve dilbilimciler atasözleri hakkında ayrıntılı bilgi öğrenmemizi sağladılar. Türk dili üzerine Tanzimat döneminde çalışmalar yapan Şemsettin Sami Kamûs-ı Türkî isimli sözlüğünde ve Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat isimli romanında atasözlerine yer vermiştir. Günümüzde ise Ali Püsküllüoğlu’nun Atasözleri ve Deyimler sözlüğü, alandaki bilgi ihtiyacını karşılamaktadır. Yazımızı sıkça kullanılan atasözleriyle bitirelim: Bir deli kuyuya taş atmış, kırk akıllı çıkaramamış. / Bir elin nesi var, iki elin sesi var. / Abanın kadri yağmurda bilinir. / Cahile söz anlatmak, deveye hendek atlatmaktan zordur. / Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar. / Esirgenen göze çöp batar. / Faydasız baş mezara yaraşır. / Garip kuşun yuvasını Allah yapar. / Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır. / İki cambaz bir ipte oynamaz. / Kaçan balık büyük olur. / Lafla peynir gemisi yürümez. / Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır. / Öfkeyle kalkan, zararla oturur. / Para parayı çeker. / Rüzgar eken fırtına biçer. / Sabrın sonu selamettir. / Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır. / Ummadığın taş baş yarar. / Vakit nakittir. / Yarası olan gocunur. / Zararın neresinden dönülse kardır.

1932-2024 © Edebiyat Gazetesi
ISSN 2980-0447