Minyatür Tanrılar Kitabı Üzerine

Yazar İlkay Coşkun'un Edebiyat Gazetesi'nin beşinci sayısında yayımlanan Minyatür Tanrılar kitap değerlendirme yazısını sizlerle paylaşıyoruz.

Minyatür Tanrılar Şair İsmail Delihasan'ın, İnsancıl Yayınları etiketiyle okurlarıyla buluşturduğu, “Ateşlerle Top Oynamak” şiir kitabı sonrası ikinci şiir kitabıdır. Seksen sayfa hacmindeki kitapta kırk şiir yer almaktadır. Kitaba önsöz yazan Afşar Timuçin gibi söylersek; kısa ve kırık şiirlerle şair, toplumsal düzeyde eleştirici ve düşünen bir aydın gerçekçiliğini taşıyan bir tutumla şiirlerini yazar. Düşünceye ağırlık verilen, estetiğini bulmuş güzel şiirler bunlar. İki defa pürdikkat okuduğum kitapta künhüne eremediğin noktalar olmuştur elbet. Kavramam ölçüsünde kitabın bir cihetine de olsa değinmek istiyorum izninizle.

Minyatür Tanrılar,İlkay Coşkun, yeni, kitap,

Dervişane bir dokunuşla, hissiyatta şiirler ruhunu buluyor. Diyebilirim ki hem Derviş Yunus gibi hem de Asaf Halet Çelebi gibi, felsefi bakışları çağrıştıran, izlerini taşıyan şiirler okudum. Şöyle ki “…yaşamadın/ gerçekte düştü güneş/ sende bir sen vardı/ zamanı mekânı ölümsüzleştiren…” (sayfa 41) veya “…ben ol da gel…” (sayfa 14) gibi ifadeler ne kadar Yunusça bir bakış ve bir felsefi yaklaşım değil midir? Şair; şiirlerine ve şairliğine dair öz bir açıklamayı da “Andan Göklere” şiirine adeta eklemlendirerek yapmaktadır. İlgili şiirinin son bölümünde şair şöyle seslenir; “zamanın ve göklerin şairi diyecekler bana/ hoşuma gider desinler/ gökleri çok sevdim/ ölünce beni andan göklere gömsünler” (sayfa 70) Şiirlerin ana fikri; iyiye, doğruya, güzele gidiştir. Şair; kötülere ilenerek, iyilere övgülerde bulunur bir taraftan.

Şiirlerin daha çok zaman, deniz, gök ve adam perspektifi ve kavramları üzerinden yol aldığını söyleyebilirim. Bir nevi bu kavramlar üzerinden doğruya ve iyiliğe gidiş portreleniyor. Bir nevi zamana, deniz ve göğe ruh biçen mahir bir terzi hüviyetinde görevini ifa ediyor. Bunlarla birlikte şairin içsel yolculuğunda mecz ettiği başka birçok kavram da yok değil. “düş, aşk, ateş” gibi başkaca kavramlar üzerinden de konu muhteviyatına çok geniş bir perspektiften yaklaşılmaktadır. 

Zamanı saatle, ateşle; gökyüzünü güneşle, yıldızlarla, kuşlarla ve denizi de gemiyle, rüzgârla, yelkenle, rıhtımla betimleniyor bir nevi.

Adaleti kıble ile bilgiyi ateş ile sevgiyi çocuk ile Ay’ı sakallı dede ile kıbleyi de insan ile simgeleştirildiğini söyleyebilirim. Zaman olgusunu şiirlerde başat bir tema olarak bolca ele alır ve nakış nakış işler adeta. Zamanı elbette ki çıplak tek başına ele almaz. Zamanın akışı, saat üzerinden serimlenirken, zamanın durması ve zamansızlık gibi birçok olgu şiirlerine yeni birer pencere olur. “Mağarada uyumuşum/ zaman ölmüş/ kalbimin sesinde/ birine gitmişim/ dönen ben değilim/ bıraktıklarım da kendi değil” (sayfa 47) “Zamansızlık” isimli bu şiirin ilk bölümünde anlaşıldığı gibi zamana vurgu ve hatta yedi uyurlara bir göndermede de bulunulur. Zamanı ayrıştıran ve ayıran olarak da telakki eder şair, zamansızlığı ayrılıkların yerine de koyar başka bir taraftan. Zamana önem atfeder şair. “zaman insan onurunundur/ zamanın zenginleri cömert anlarda” (sayfa 58) Zaman olgusu, özellikle canlı varlık âleminde olan biz insanlar için, ölen ve diri olan bir canlı gibi görülür. Zaman geçiyor denilir. Belki de zaman duruyor, biz geçiyoruzdur kim bilir.

Göğü; sevdası, hayali ve umudu olarak görmektedir şair. Göğü hep düşle hayalle bir tutar. “Gökler, denizler kaş çatar mı/ toprağa özgüdür kavga/ kötülüktür paylaşılamayan” (sayfa 73) Diyerek bu tezini kuvvetlendirir ve kavgayı, toprağa özgü olduğunu söyler. Bir taraftan insanı denizde yolculuğa çıkarsa da başka bir taraftan da boğulma korkusunu insanın ense kökünde hissetmesini ister. Denizle ilişkili olarak, kötüler artarken insan azalıyor tespitiyle beraber, iyileri gökte ve denizlerde arar hep. Yine de umutsuz değildir elbette. “…ne gökten ne insandan keserim umudumu…” (sayfa 71) Diyerek bakış açısını serimler bir taraftan.

Konumuz muhteviyatında en çok beğendiğim birkaç mısra, şiir bölümünü buraya taşıyacak olursam; “…sende öleyim sen yaşa/ bir gökyüzü masalında” (sayfa 12), “…bukalemunluğa reddir adam/ sevgi iyilik kendiydi tanrı/ gökler avuçlarına sığar adamın” (sayfa 13) “…ne bulduk ne bulacağız/ nedendir bilmeye açlığımız” (sayfa 33) “…tükenmek için yaşamaktır kötülük” (sayfa 50), “…körebeyiz zamanda kim saklamış yarını…” (sayfa 63) Kısa kısa alsa da bu bölümler, büyük resmin birer küçük parçaları olarak kitaba dair bazı ipuçlarını vermektedir.

Varlık, var olma ve etkileşim; insanlığın çokça cevaplar aradığı alanlardan birisidir. Bu durum felsefenin, düşünürlerin, şair ve yazarların elbette ki ilgi alanlarındadır. Bu meyanda “Adamlar” şiirinin son bölümünü buraya taşımak istiyorum. “…izm sürmeyen adamların/ özünde yıldızlar vardı/ kitap ve Kâbe kendileriydi/ doğruldular insan kıblesine/ okuyarak insan ve evren kitabını/ kurban oldular/ adları gökadamlar oldu” (sayfa 57) Burada ki “adam” ifadesi -iyi insan- ve -adam gibi adam- yaklaşımıdır. Bu da bir adlandırmayla mümkün olacaktır bir taraftan. İlhan Berk’in dediği gibi “Adlandırılmayan yoktur” tespitindeki bir anlama taşıyacaktır. Buradaki adlandırma bir sıfattan ziyade öze ve gerçekliğe bir vurgudur daha çok. Şair, “adlar başkaları için” şiirinde bu duruma farklı bir boyut getirir. “adların ne önemi var/ kendinsin kendin/ resmini coğrafyalara çizdim güzel kızların/ adının ne önemi var/ kendidir kendi// sildim sözcüklerden ne varsa/ gözlere gönüllere şenliktir kendin/ adlar başkaları için/ benim için kendinsin kendin” (sayfa 45) Aynı bu şiirde olduğu gibi çoğu şiir, bir kan akışı misali yolunu alsa da bu şiirde olduğu gibi gerçek şiirler bu yol alışı kendine özgü bir damar güzergâhında sürdürmektedir.

Yalın ve derinlikli bir anlatımda, imgenin az kullanılmış olduğunu söyleyebilirim. Dilimizin imkânlarıyla ve felsefi yaklaşımlarla beslenen derinlikli bu şiirler, okuru düşünmeye sevk etmektedir. Bir nevi derinlikli önermelerde de bulunur şair. Şiirlerde geçen olgular ve semboller tüme gidişin dalları gibi inşa olur. Gerek mistisizm gerekse de metafizik yaklaşımlarla; var olma, insan olma metodolojisinin içeriği doldurulur. Şiirlerin derinliğini anlayanlar ve sezinleyenler için çok farklı ve çok boyutlu pencereler barındırmaktadır. Özgünlüğü, derinlikli olan bu güzel şiirlerden müstefid oldum. Okunmasını şiddetle tavsiye ederim. İyi okumalar…

1932-2024 © Edebiyat Gazetesi
ISSN 2980-0447