Hüseyin Avni Cengiz: İnadına Makas

Edebiyat Gazetesi'nin on beşinci sayısında yayımlanan Hüseyin Avni Cengiz'in İnadına Makas başlıklı yazısını paylaşıyoruz.

Râviyân-ı ahbar, nâkilan-ı âsâr ve muhaddisân-ı rûzigâr şöyle rivayet ederler ki bilgilerimizin %42’sinin 72 saatte çöp olduğu günümüzden epeyce evvel zamanlarda kıssacı kıssasını beyan eder; yorumcular şerh düşermiş kıssaya avamın huzurunda.

Hüseyin Avni Cengiz: İnadına Makas

Öyle bir zamanmış ki Kopernik, Batlamyus’un Dünya merkezli, insan merkezli ve hatta erkek merkezli evren görüşünü yıkmış fakat Galileo Galilei hüküm giymemişmiş daha.Ve öyle bir zamanmış ki Hayâli Bey’in, Divân’ını Kanunî’ye sunduğu ve Mâhiler mıkrâz olup mâ-i kumaşa girdiler /Kesdi deryâ kaddine lâyık libâs-ı nâzenin,  beyti ile taze şöhret bulduğu zamanlar... 

Kıssacı başlamış kıssasını anlatmaya. Anlatmış, anlatmış, anlatmış. Bir nefes almış ve devam etmiş: … kaldırdı elini gökyüzüne hatun. İşaret parmağıyla orta parmağını “V” şeklinde açtı. Sonra kapadı; açtı kapadı. Yani demek diledi ki: Makas…

Yükselen alkışlar karışmış halkın kahkahasına.

Kelam etme sırası yorumcularda imiş. O zamanlar baş yorumcu Gönenli Uceymi Efendi Hindistan’da tebliğde olduğu için yerine gönlü zamanın şeyhler başı Eflâkî Sadullah Efendi tarafından hikmetlere açılmış Karaçelebizade Sadettin Efendi sırasıyla söz vermiş yorumculara. Demiş, deyin gelsin bakalım bu meselden murat ne ola?

Ebülmeyamin Abdülvehhap Efendi almış sözü. Bu kıssadan murat: Hatun kişiler inatçıdır, ona uyup kıyma bir cana.

-Kıssada, bir akarsu kenarında ekinleri yeşermiş bir tarla mevzuunda karı koca kavga ediyormuş da kavganın sonunda kadın zafer işareti mi ne yapmış ya hani!-

Yorumcu başı uzatmış bir tutam sakalını taşımaktan zayıf düşmüş çenesini Hocazade Refik Efendi’ye:

Hocazâde Refik Efendi öfkeli. Yoo, demiş baştan diyeyim ki o işaret, değildir makas. O zafer işaretidir. Hatun kişi eceline susamış. Ölmek üzereyken zafere ulaştım, demek ister.

-Kıssada, bir akarsu kenarında ekinleri yeşermiş bir tarla mevzuunda karı koca kavga ediyormuş da kavganın sonunda kadın makas işareti mi ne yapmış ya hani!-

Yok, be demiş bir diğeri: Hatun kişinin doğasında vardır erini çileden çıkarmak. Ben ki Leyla’yım ama sen değildin Mecnun. İşte şimdi sen de yitirdin aklını, demek ister. Onun için yapar zafer işaretini.

Bir diğer yorumcu demiş ki yok yok. Her ne kadar bu olay ahir zamanda meydana gelmiş olsa da zafer işareti icat edilmedi henüz. Öyleyse, parmaklar birleşince ‘bir’ olur. ‘Bir’, Hakk’ı simgeler. Açılıp kapanınca da olur: Yürümek. Dur yapma herif bak, baş aşağı Hakk’a yürüyorum, ölüyorum. Bırak artık, demek istemiştir.

Evet, demiş bir diğer yorumcu: Parmaklar açılıp kapanınca yürümek anlamına gelebilir. E öyleyse yürürken tartışmalı insan. Kavgaya ne gerek var? Tehlikeli suların başında eğlenip kalmaya ne gerek var! Tartışmamızı yürüyerek sürdürelim hikmet arayıcısı ulular gibi, demek istemiş hatun. Üçe ayrılmış yorumcular. Bir kısmı demiş: “O, bildiğimiz makastır.”  Diğer öbek ise yoo makas değil zafer işaretidir. Buhara yorumcuları ise orada yürümek murat edilmiştir diye ısrar etmişler.

-Kıssada, bir akarsu kenarında ekinleri yeşermiş bir tarla mevzuunda karı koca kavga …-

Mehmet Şefik Efendi ise:

-Mevzu bu kadar basit değildir ey ahali! İki hikmetli husus var bu kıssada. Evveli şudur ki: Tarla dünyadır. Ekin ise dünya işleri. İnsansa makas ile ekinin tamamını biçeceğini sanır. Nasıl ki bu mümkün değil, dünya işlerini tamam etmek dahi mümkün değildir, işte insanın bundaki gereksiz ısrarını fiilen göstermek istemiş hatun kişi.     

İkinci hikmet de şu olsa gerek: Bu kıssadaki tarla kadını remzeder; ekinse saçları hatun kişinin. Sabit fikirli herif ise parmakları ile hatunundan bir makas almak dururken orak ile tırpan ile yülümeye kalkar hatununun saçını.

Bu arada unuttum kıssacının kıssasını anlatmayı. Anlatmış, anlatmış, anlatmış, dediğime bakılmaz, kıssa gayet kısa ve basitmiş aslında. Kıssacı şöyle anlatmış kıssayı:

İşbu zamanlarda bir avrat ile eri, torunlarına daha yaşanası bir yurt bırakabilmek için uzunca bir yola revan olmuşlar yürürler idi. Yolda bir ekin tarlasına denk geldiler. Eri, hatununa sordu: Bunca ekin neyle biçilir? Hatun kişi dedi ki: Makas ile biçilir bilmez misin?

Er kişi gülümseyerek dedi, bunca ekin hiç makas ile biçilir!

-He, dedi avradı.

-Etme hatun bunca ekin makas ile nasıl biçilsin?

-He ya bunca ekin makas ile biçilir başka ne ile biçilebilir ki!

-Orakla yahut tırpan ile biçilir tabii ki. Yoo, dedi avradı, makas ile biçilir. O dedi orak ile; o dedi makas ile; o dedi orak ile o dedi makas ile… Sonunda er kişi hiddetlendi. Er kişi hiddetlendikçe hatun kişi makas da makas diye tutturdu gitti. Er kişi el kaldırdı avradına. Bunca ekin makasla nasıl biçilsin, dedi; vurdu, bir daha vurdu. Vurdukça hatun kişi: Makas… İlle de makas diye tutturdu.

O sıra bir akarsuyun kenarından geçmekte idiler. Er kişi hatunun ensesinden tutup suya dahî daldırdı hatun kişinin başını. Çıkardı sordu hatuna: “De bakalım o ekin neyle biçilir?” Cevap: Makas…  Tuttu ensesinden daldırdı suya. Çıkardı, sordu hatuna: “De bakalım o ekin neyle biçilir?” El cevap: Makas…” 

Bu sefer çabuk çıkarmadı sudan hatunu. Hatunun kafası suda, kaldırdı elini hatun. İşaret parmağıyla orta parmağını “V” şeklinde açtı, sonra kapadı; açtı kapadı. Yani demek diledi ki: Makas, makas, makas…

Neyse yorumculara dönelim. Aşık Çelebi almış sözü. Yahu, demiş, torunlarına daha yaşanası bir yurt bırakmak için yola çıkmamışlar mıydı bunlar!. Essah ne için yola çıkmışlardı ne için kavga ediyorlar. Ne abes şey bu böyle! Lakin yine de deyim ki fikrimce bu kıssadan murat: Hatun kişi erine demek istemiş ki böyle zararsız yanlışlarımda olsun saygı duy fikrime. Hep senin dediğin olacak değil a.

Ve hatta demek istemiş ki: Dünya işlerinin tamamı bizi ırgalamaz; biz doğru bildiğimizi kendimizce işleyelim. Sen orakla-tırpanla biç ekini, ben makasla biçeyim de destek olayım sana. Yoksa benim katilim olursun da ekini hiç biçemezsin…

Halkın arasından biri: Kadının fendi erkeği yendi Şefik Efendi! (Hahahahaaa)

O ara bilinmeyen bir er çıkmış meydana. Tanımış onu yorumcu başı: Oooo Hayalî Bey, deyince kopmuş bir alkış halkın ağzından.

O zamanlar muhtemeldir ki el ile alkış yok imiş zira. Ve hatta öyle bir zamanmış ki değil neftî binekler, demir at, buharlı buffalo icat edilmemiş imiş. Ay’a gidilmemiş, Mars’a uydu yollanmamış imiş. Bilgi çağı başlamamış; yapay zekâ hisseleri daha boğa görmemiş imiş tahtalarda. Lakin çok şükür ki Konstantiniyye âlimleri çoktan meleklerin cinsiyeti mevzuuna el atmışlar imiş.

Denizdeki balıkları makasa, denizi kumaşa benzetip balıkların, deniz kumaşından sultanın boyuna uygun bir elbise dikmekle meşgul olduğunu söyleyebilecek kadar hayal dünyası zengin şair Hayalî Bey almış sözü. 

Hayalî Bey demiş:…

 Sahi ne demiş? Okuyucu sana sorarım ne demiş Hayâli Bey?

1932-2024 © Edebiyat Gazetesi
ISSN 2980-0447