Sabahattin Ali Öykülerinde Kişiler ve Mekân

Fırat Kasap'ın, Edebiyat Gazetesi'nin Mayıs sayısında yayımlanan Sabahattin Ali Öykülerinde Kişiler ve Mekân isimli yazısını sizlerle paylaşıyoruz.

Sabahattin Ali, Cumhuriyet Dönemi roman ve hikâyesinde önemli bir yere sahiptir. Yazar sadece yazdıklarıyla değil renkli yaşamı ve hazin ölümüyle de toplumun ilgisini çekmiş, hâlâ da çekmektedir. Anadolu’nun değişik şehirlerinde öğretmenlik yapmış olan yazar, hapislik döneminde ve yazarlık yıllarında insanları ve çevreyi gözlemlemiş, bu gözlemleri betimlemelerle okurlarına yansıtmıştır.

Sabahattin Ali

Batı Edebiyatı’nda ortaya çıkan toplumsal gerçekçilik, Türk Edebiyatı’na Cumhuriyet Dönemi’nde yansımıştır. Sabahattin Ali, bu akımdan etkilenmiş bir yazardır. Şu cümleler gerçekleri nasıl da ortaya çıkarıyor: “Her İzmir’e gelişimde muhakkak bir kere uğradığım bu harabeler, sanki seneden seneye daha harap oluyor, binlerce yıl önce aralarında bazı insanların insanlar gibi yaşadığı mermerler bile kendilerini asırlarca örtüp koruyan anlayışlı toprağın altından çıkarıldıklarına küsmüşçesine, kararıp kirleniyordu.” 

Sabahattin Ali’nin öykülerinde tanıtılan insanlar, Cumhuriyetin ilk yıllarında yaşayan insanlardır. Kasabalarda yaşayan esnaf, köylerde yaşayan çiftçiler, oturak âlemlerinde dansözlük yapan kadınlar gözümüzün önünde canlanacak şekilde ifade edilmektedir.   

Yaşı daha yirmi sularında idi. On beş senelik oturak avratlarından güzel oyun oynuyor, bütün türküleri, en zorlarını bile gözünü kırpmadan söylüyordu. Bir yanık sesi vardı ki… Bu ses için ismi Gramofon Avrat olmuştu.”

Kişilerin fiziksel özellikleri ayrıntılarla verilmiştir. “Uzun boylu, uzun kır bıyıklı, ihtiyarlıktan hafif kamburlaşmış bir adam,  karanlık bir kahveden dışarı çıktı. Beni baştan aşağı süzdükten sonra, kocaman yumruklarını, ‘Burada ne işin var ?’ der gibi masaya dayayarak sordu.”  

Kişilerin psikolojik özellikleri verilmiştir. “Yıllarca görmediğim bir hasretime kavuşmuş gibi yüreğim hopladı. Sabahtan beri gördüklerimin ve duyduklarımın tesiriyle, artık Çirkince’yi de yerinde bulamayacağımdan korkmaya başlamıştım.”  

İnsanlar, toplumun ekonomik, sosyal, siyasal ilişkileri içinde, kişisel özgürlüklerden yoksun, sömürü düzeninde Var olma savaşı verirler. Bu insanları yazarın gözünden izlediğimizde, acımadan kızgınlığa uzanan duygularla dolarız.

“Bu günden sonra kadın ne bir oturağa gitti, ne kaşık alıp oynadı, ne de güzel ve yanık sesini duyan oldu. Evvela yaşlıca birinin yanına kapatma girdi. O kendisini kapı dışarı edince de umumhaneye düştü.”  

Yazar,  kişilerini tip olarak değil karakter olarak vermiştir. Onları bir tek özelliğiyle değil birçok özelliğiyle ortaya koymaktadır. Kişilerin ve toplumun fotoğrafı çekilmektedir. Sınıfsal çelişkiler, kadının ikinci sınıf insan görülmesi, ulusal çekişmeler, kapitalizmin doğayı tahrip etmesi yazarın ortaya koyduğu sorunlardır.

“Gymnasium’un mozaikleri, şimdi birbirini kovalayan keçilerin tırnakları altında dağılmaktaydı. Coşkun bayramların, spor oyunlarının kutlandığı Hypodrom’un göbeğine muhacirler tütün ekmişler, kenardaki kuru yapraklı bir çardağın altında sıtmadan titreşerek yatıyorlardı. Sayısı bir zamanlar bin üç yüzü geçen ve bugün elimize ancak elli kadarı gelebilen o harika tragedya ve komedyaların oynandığı tiyatronun geniş ve serin artist gardıropları şimdi tek tük gelen seyyahlarla, buraya yerleşmiş olan birkaç aileye ve keçi çobanlarına kenef vazifesini görüyordu.” 

Mekân tasvirlerinde okurun gözünde canlandırma amacıyla ayrıntılı gözlemlere başvurulmuştur.

“Köyü baştanbaşa dolaştım. Bu sekiz yüz evli küçük kasabada, şimdi belki elli hane bile oturmuyordu. Buraya mübadil olarak yerleştirilen muhacirler, tütüncü oldukları için incirlerini, zeytinliklerini yok pahasına satmışlar, hatta birçok ağaçları kışın kesip yakmışlar, sonra her biri bir tarafa dağılmışlardı. Yıllardır boş duran evlerin ne kapıları, ne pencereleri, hatta ne de döşemeleri kalmıştı.” 

Sabahattin Ali öyküleri üzerinde çalışırken yaratıcı dramanın tekniklerinden yararlandık. Katılımcılara bir fotoğraf vererek fotoğraftaki mekânın yirmi yıl öncesi ve bugünü hakkında yazmalarını isteyerek yaratıcı yazma çalışması yaptık. Yazılanlar okundu ve benzer yazılanlarla farklı yazılanlar karşılaştırıldı. Kişiler hakkında ipuçları verecek küçük kartonlar verilerek yazılanlara uygun ya da hoşa giden kişiler seçilmesi istendi. Seçilen kişilerle mekân birleştirilerek yeni hikâyeler oluşturuldu. Olay örgüsü ve zaman konusunda da benzer çalışmalar yapıldı. Sabahattin Ali öyküleri üzerine sohbet edildi. Değerlendirme bölümünde Sabahattin Ali hakkında hazırlanmış bir dergi kapağı ve içindekiler bölümü hazırlandı. Olay örgüsünün sağlam olması sebebiyle Sabahattin Ali öyküleri ile ilgili yaratıcı yazma örneklerinin canlandırmalara elverişli olduğu görüldü. Sabahattin Ali hakkında şunları söyleyebiliriz: Yazar gözlem yeteneği olan, betimlemelerinde başarılı, kişileri doğa ve toplum kuralları içinde gerçekçi bir biçimde verebilen, edebiyatımızın erken kaybettiği yeteneğidir. Yazımızı Sabahattin Ali’nin bir dörtlüğüyle bitirelim:   

Geniş meydanlarda yakılır çıra. Çakır nazlı nazlı dokunur defe. Süt gibi rakıyı sunar Çakır’a. Ateş gözlü, gür bıyıklı bir efe.
1932-2024 © Edebiyat Gazetesi
ISSN 2980-0447