Kibrit'te Anadolu İnsanının Samimi Öyküleri Yer Alıyor

Yazarlar ve şairler için ilk kitapların apayrı bir yeri vardır.

Eylül 2021 tarihinde, Pruva Yayınları aracılığıyla okurla buluşturulmuş eser, "umut", ve "dağ" isimlerinde iki bölümden oluşmaktadır. Yazar, öykülerin ilk bölümünü annesine, ikinci bölümünü de babasına atfetmiştir. 

Kuddusi Demir, Kibrit, Pruva Yayınları

On dokuz öyküden oluşan kitap yüz yirmi üç sayfa hacmindedir. Ayrıca yazarın öyküleri çeşitli edebiyat dergilerinde yayınlanmaktadır. Öykülerde birinci tekil şahıs ve daha çokta dış anlatım yönteminin uygulandığı görülmektedir. Öykülerin, günümüzden otuz kırk yıl öncesi zamanı işaret ettiği hissini okura vermektedir. Bu da yazarın çocukluk dönemi ve öncesi dönemlere tekabül etmektedir. Yetmişli seksenli hatta altmışlı yılların zor ve ağır zamanlarından günümüze bir yolculuk yapılmakta adeta. Ruh ve mana mefhumuyla birlikte halk irfanı inceliklerinin daha çok görüldüğü yıllar diyebiliriz. Bu anlatımlar; didaktik, öğütveren bir hüviyetten uzakta daha çok o dönemin gerçekliklerine yönelik anlatımları ihtiva etmektedir. Öykü kahramanları harbi ve hasbidir. Öykülerde anlaşılır bir dil, edebi bir üslup ve ses ritmi kendini göstermektedir. Bir başka ifadeyle içten, samimi Anadolu insanının duygu dünyasından süzülen öyküler desek en iyi tanımlamayı yapmış oluruz.

Öykü başlangıçlarında alıntı sözlerle öyküler ilintileyerek duygudaşlık sağlandığını da görmekteyiz. Bu alıntılamaların iki örneğini buraya taşıyalım. İlki “Yakasız Gömlek” öyküsünde; "Ben Melâmet hırkasını/ Kendim giydim eğnime/ Ar ü namus şişesini/ Taşa çaldım kime ne! (Âşık Nesimi, sayfa 49) ve “İplik Kesiği” öyküsünde; "Benim kavgamdır o, aşk diye tanınan" (İsmet Özel, sayfa 55)

Öykülerde neler ve hangi karakterler var bir bakalım. Esnaf, memur, çırak usta olgusu, cezaevi, gardiyan, askerlik, köy, varoşlar, kenar mahalle, şehir, terzilik, iplikçilik, esrar çekenler, kuşlar, eskilerde kalmış, erenlerin ve abdalların yazgısı ile bir Oğuz geleneği olan kalaycılık mesleği, abdallık gibi hayatın içinden birçok olgu, öykülere konu edildiği görülmektedir. Hikâye karakterlerine bir göz atacak olursak; Harun, Samet, Rıza, Leyla, Faytoncu Kâmil, Pupuş, Selim, Derviş, Rehim, Neriman, Âdem, Recep Abi, Zuhal, Şükrü Usta, Kezban Hanım, Bekir Usta, Köfteci Esat Abi, Kalıpçı Şeref Usta, Halis Efendi, Sevilay Abla, Halit, Emre, Muharrem, Dursun, Zühre, Abdal Dedesi Allahverdi gibi birçok hatırımda kalan isimleri sıralayabilirim. Altını çizdiğim, etkileyici bulduğum bazı bölümleri izninizle buraya taşımak istiyorum.

"Kişiyi en çok sevdiği acı öldürür" (sayfa 15)

"Alışmamış kafada kep durmaz oğlum" (sayfa 61)

"Ay tek heceydi; kız, upuzun bir gece" (sayfa 68)

"Gamzesi susuz bir kuyuya döndü annem" (sayfa 82)

"Hayat lekedir; doğumla başlar" (sayfa 87)

"Başkasının yarasını taşıyorken kolay geçmiyor" (sayfa 88)

"Siz, hiç ekinlerin kar altında kalmasının mahcubiyetini hissettiniz mi?" (sayfa 95)

"Oğul demenin bu topraklarda umut demeyle eşdeğer olmasından bahsederdi" (sayfa 98)

"Eke kadın gibidir kırsak, inadıyla ölür" (sayfa 100)

Öykülerde ayrıca, yeşil yayın dedikleri yasaklı kitaplar, yaşanılan şehrin mecburi caddesi, poşet olarak nitelendirilen kısa dönem askerlik, seçilmiş yalnızlıklar, çıraklığıyla demlenenler, tütüne ciğeri yetmeyenler, sabahçı kahvehaneleri, sımsıocaklar, harap ömürler, eyyamcı takımları, bandrolsüz sarma tütünlüler, iplik kesiği eller, uduyla inleyenler, pirifâniler, eke kadınlar, ayağına taş değmeyenler gibi başkaca birçok olgu, öyküler de içerik olarak yer almaktadır. Namıyla maruf öykü kahramanları bu özge zamanların köşebent karakterleri olarak içeriğe dâhil edilmişlerdir. Öykülerde yaşanan koyulukların yanında yüreğe yürüyen ezgilere de şahit olmaktayız. Kimsesizler mezarlığına defnedilmiş bir adamın yalnızlığı gibi olsa da sahipsiz kalplerin sığındığı bir arşta görülür ayrıca bütün yaşananlar. Kimi öykülerde humar bakışlılar olsa da ekmek davasının kirlenmediği zamanları daha çok önde görmekteyiz. Kibrit’teki öyküler duygulu, samimi, sahici, hüzünlü ve hatta acıklıdır. Köpüklü cümleler kurmaz yazar. Yüreğe dokunan öyküler desek daha yerinde olur. Öykülerin finalleri keskin, bitirilmiştir. Hemen hemen hiç muamma içermez. Laf kalabalığı içermez. Ama betimlemeler, tasvirler okuru cezbeder. Anlatımdaki bağlantılar da ve iç seste de bir ahenk kendisini göstermektedir. Her ne kadar hayat zuhurata tabi olsa da coğrafya kaderinde ve şartlar dâhilinde öykülerdeki hayatların şekillendiğini görmekteyiz. Ayrıca öykülerde bir dinginlik var. Son tahlilde; öykülerdeki birçok karakter Anadolu insanının arifane yönlerini taşımaktadır, sözümüzü yineleyelim. Kadim Anadolu insanının derununa bir yol almışlık, yaşananlarda hüzünlü bir koyuluk ve bu hayatlardan köz alınıp paylaşımlar görmekteyiz. Öykülerde anlatılan bütün bu yaşananlar bizim müktesebatımızın özünü teşkil etmektedir. En saf haliyle milletimizin özeti gibidir. Steril olmayan zamanlardan, sakinleştirici gür bir sesle...

İlkay Coşkun

1932-2024 © Edebiyat Gazetesi
ISSN 2980-0447