Tarihte Kadın ve Kadına Yönelik Şiddet

Yazar Osman Aytekin'in kaleme aldığı Tarihte Kadın ve Kadına Yönelik Şiddet başlıklı makalesini sizlerle paylaşıyoruz.

Kâinat içinde yaratılan varlıkların sebebi mucibi yaratıcımız Yüce Allah kendi sıfatlarının bir tecellisi olarak halk etmiştir. Esmâ-i Hüsna olarak bilinen Allah’ımızın güzel isimlerinin gizli, açık ve nihayetsiz rahmet hazinelerinden mürekkep sonsuz kudretiyle, hikmetiyle var etmiştir. 

Osman Aytekin, Kadına şiddet, yazi

Kutsi Hadise göre; “Ben gizli bir hazine idim. Bilinmek, tanınmak istedim, bu sebeple de beni tanımaları, gizli güzelliklerimi bilmeleri için varlıkları yarattım.” Muhyiddin-i Arabî, bu kudsî hadîsi “Mahlûkatı yarattım ki, bana ayna olsun ve o aynada güzelliğimi göreyim” mealinde tefsir etmiştir. Kâinatta yaratılanlar içinde insan bu manadan olmak üzere özel bir yeri vardır; Allah insanı kendi marifetiyle, kendisini tanımak ve sevmek için yaratılmış ve en güzel şerefi vermiştir. İnsanı, varlık âleminde en yüksek mertebeye, Akıl, kalp ve nefis vererek muazzez ve eşsiz bir konuma getirmiştir.

Ekmel, kusursuz, vahiye dayanan dinimiz erkek ve kadına önem vermiştir. Toplumun temeli aile, ailenin temeli de kadın, erkek ve çocuklardır. Dinimizde kadının yeri nedir, günümüzde kadının durumu nedir sorusuna cevap vermek için İslamiyet’ten önceki durumlara bir göz atmak gerekiyor. Arabistan’da putperestliğin yaygın olduğu dönemlerde Kâbe’de buluna putlar ziyaret edilir, kurban kesilir, panayırlar düzenlenirdi. Bu dönem İslamiyet’in Arabistan’da yayılmasından önce tarihte cahiliye devri adı verişmiştir. İlahi bilginin kaynağından mahrum ortamlar tam anlamıyla ilkel ve cahil bir hayat sürmekteydiler. Bu dönemde puta taparlar, içki içerleri kumar oynarlar, tefecilik yaparlar ve kız çocuklarını diri diri toprağa gömerlerdi. Kızlara dolayısıyla bugün kadınlara İslamiyet açısından verilen değer belirtilirken o dönemde yaşananları kısaca hatırlamakta yarar vardır.

Kız çocuklarını toprağa gömmek… Onlar bunu, namuslarını korumak veya ar telakki ettikleri için, bazıları da sakat ve çirkin olarak doğduklarından yapıyorlardı. Kur’an-ı Kerim de şu ayetler de bu duruma işaret edilir: “Onlardan biri Rahman olan Allah'a isnat ettiği kız çocuğu ile müjdelendiği zaman yüzü simsiyah kesilir de öfkesinden yutkunur durur.” (Zuhrûf-17), “Diri diri toprağa gömülen kıza, hangi günah sebebiyle öldürüldüğü sorulduğunda…” Tekvir, 8-9) En’am 137 Ayet-i Kerimesi de putlarla ilgilidir: “Ve böylece onların ortakları, müşriklerin çoğuna, onları helâk etmek için ve onlara kendilerinin dinini karıştırmaları için, evlâtlarını öldürmeyi güzel gösterdiler (süslediler).”

İslamiyet gelince kadınlara hakları verilmeye başlandı. Kadına nafaka hakkı, mehir hakkı, eğitim hakkı, çalışma ticaret yapma hakkı, özel mülk edinme hakkı, kanun önünde eşit olma, oy kullanma gibi haklar Hz. Muhammed (Sav) döneminde olmuştur. Mesela kadınların oy kullanma durumları… Peygamberimiz döneminde yapılan be’yat yani; İslam devletinde yönetici ile yönetilenler arasında yapılan, yönetilenlerin yöneticiye bağlılığını gösteren akiddir. Bey’at, günümüzde oy kullanmaya karşılık gelmektedir. Bey’at, “kadın ve erkeğin, yöneticiye karşı görev ve sorumluluğu kabul etmek üzere yaptığı bir sözleşme” olarak da tanımlanır. Peygamber Efendimiz (Sav) kadınlardan dini hükümlere bağlılık ve Peygambere itaat konusunda biat almıştır. Kadınlar kendi hür iradeleriyle Peygamberimize (Sav) biat etmiştir.

Peygamberimizin güzel hayatı incelendiğinde Kur’an ve hadislerin ışığında ve İslam tarihine bakıldığında da kadına verilen değer açıklıkla görülecektir.

Kadına verilen değer yukarıdaki haklarla da sınırlı değildir: evleneceği eşi seçme ve nikâh akdini yapma hakkı, kadının cinsel hakları, kocası tarafından güzel muamele görme hakkı, kocasını veya başkasını şikâyet etme hakkı, hizmetçi tutma hakkı ve daha birçok haklar…

TARİHTE KADINA VERİLEN DEĞER

Toplumda kadın tarih içinde farklılıklar göstermiştir. Mesela Roma döneminde kadınların hukuk karşısında olumsuz yanlarından bazıları…

Geleneksel Roma evliliğinde kadın manus altındaydı. Kadın manus’lu evlilik yaptığında, hak ehliyetini ve malvarlığını kaybederdi. Manus altında bulunan kadının kocası, onun üzerinde hukuken egemenlik hakkına sahipti. Kadın kamusal yaşamda görev alamazdı. Kadının konumu İmparatorluk Döneminde sorgulanmaya başlamış ve bu dönemde kadın önemli ölçüde hukuksal bağımsızlık kazanmıştı.(1)

Roma'da geçerli olan kadın, ailenin başı, fakat aynı zamanda sonudur) kuralı gereğince kadınlar aracılığıyla aile sürdürülemez ve kadınlar aile reisi olamazlardı.

Roma’da kadın, evlenirken dos 20 adı verilen(kurallar, töreler, adetler gereği) bir malvarlığı değerini kocasına veya kocasının ailesine vermek durumundaydı. Roma’da evin bütün masrafları kocaya aitti. Kadının bu masraflara katılması

gerekmezdi. Bununla birlikte, kocanın masrafları tek başına ve kendi malvarlığından karşılaması hakkaniyete aykırı görüldüğü için, kadın, masraflara katılma payını dos adı altında öderdi (2)

Yunan toplumunda kadın evleneceği erkeğin seçiminde söz sahibi değildi. Evliliğin sona ermesi için erkeklerin boşandıklarını ilan etmeleri yeterli iken, kadınların boşanabilmesi için ailelerinden yaşlı bir erkeğin vasiliğine ihtiyaç duyulmaktaydı.

Eski Yunanlılarda kadının saygı değer bir yanı yoktur. Eşyadan farksız olan bir kadın, tıpkı diğer mallar gibi miras kalır veya birine bağışlanabilirdi. Kocası isterse sağlığında veya ölümüne bağlı olarak karısını bir başkasına devredebilirdi. Kadın, her türlü siyasî haktan mahrumdu.

Çinlilerde kadın, insan sayılmaz, ona isim bile verilmezdi. Çoğu zaman kız çocuklarına isim verilmez,”bir, iki, üç” diye çağırılırdı. Hayatı boyunca bir erkeğin nüfuz ve otoritesi altında bulunmak zorundaydı. Erkek evleneceği kadını, kıymetli hediyeler vermek suretiyle satın alırdı.

Fars toplumunda kadın, kocasına mutlak itaate mecbur tutulmuştu. Bir erkeğin birden fazla kadınla evlenmesi normaldi. Fars edebi metinlerinde, kadına ahlakî olarak iyi bir şekilde yaklaşılmadığını, kadınların da ahlakî bir çöküntü içinde olduklarını görülmektedir.

TÜRKLERDE KADIN

Türk tarihinde bakıldığında kadın; annelik ve kahramanlık olarak karşımıza çıkar. Kadın, at binme, silah kullanma ve savaşabilme gücüne de sahiptir. Türklerde kadın hakkı; “Ana Hakkı” dendiği ve Tanrı hakkı ile eşit tutulduğu belirtilmektedir. (3) Türklerde evlilik genelde tek eşlilik üzerine kurulmuştur.

Orta Asya Türk devletlerinin hepsinde (Iskitler, Hunlar, Göktürkler, Uygurlar) kadın önemli hak ve yetkilere sahip bulunmaktadır. Örneğin Iskitlerde, her kadının Iskit erkekleri gibi savaşçı ve asker olarak yetiştirilmesi geleneği vardı. Bundan dolayıdır ki Iskitli göçebe kadınlar her savaşta erkekleriyle birlikte çarpışıyorlardı. (4)

Büyük Hun İmparatorluğu adına Çin ile ilk barış antlaşmasını Mete‟nin hatununun imzaladığı belirtilmektedir. Selçuklularda hatunlardan bazıları sarayda sultanın yanında değil geçici veya devamlı olarak başka bir şehirdeki sarayda kalırdı. Sultanla birlikte otursun veya oturmasın hatunun emrinde küçük çaplı idarî ve askerî teşkilat, özel bir hazine, özel bir vezir ve diğer görevliler bulunmaktadır. Hatunlar yeri geldiklerinde bulundukları yerden ayrılarak sultanın yardımına gidebilirlerdi.

Osmanlı döneminde aileyi oluşturan en önemli unsurlardan biri kadındır. Osmanlı kuruluş döneminde var olan kadın örgütü Bacıyan-ı Rum teşkilatı ile toplumsal hayatın ayrılmaz bir parçasını oluşturmuşlardır. Anadolu‟daki Ahilik teşkilatının kurucusu olan Ahi Evren‟in eşi Fatma Bacı tarafından kurulduğu tahmin edilmektedir.

Aşıkpaşazade Osmanlı Devletinin kuruluşunda rolleri olan Gaziyan-ı Rum (Gâzîler ve Alpler), Abdalan-ı Rum (Horasan Erenleri), Bacıyan-ı Rum (cengâver hanımlar veya tekke mensupları hanımlar) ve Ahiyan-ı Rum (Anadolu Ahileri) olarak sıralanmışlardır. Türklerde kadın; hem toplum hem de devlet içerisinde bir değere sahiptir.

GÜNÜMÜZDE KADIN

Günümüzde Kadının durumu değerlendirilirken kadının tarih içindeki seyrine de bakmak gerekir. Yukarıda özet olarak tarih içinde kadının durumunu belirtmeye çalıştık. İnsanların yaşayışı, nasıl bir konumda oldukları içinde bulundukları devirlerle de ilgilidir. Örneğin başlık parası…Ülkemizde gelin olacak kızın para karşılığı gelin olması gibi anlaşıla gelen insanları rahatsız eden durum ise günümüzde değerini kaybetmiş bulunuyor. Başlık parasının Çin, Endenozya, Malezya, Burma gibi ülkelerde yaygın olduğu öne sürülmektedir. Başlık parası: evleneceği erkek veya akrabalarının kız babası veya akrabalarına yaptığı toplumlara göre değişen hukuksal ve toplumsal uygulamaları içerse de tarihçilere göre hediye niteliğinde kabul edilmektedir. Buna benzer bir durumda Hindistan, İrlanda’nın kırsal bölgelerinde ve Polanya’da da vardır.(5) Bu ülkelerde de; kızın babası erkeğin babasına güvey için drahma verir.

Yakın bir zamana kadar ülkemizde kamusal alanda başörtüsünün İslam’ın emirlerine rağmen yasak oluşu bu açıdan önemli bir örnektir. Ancak kadının hakları sadece başörtüsüyle de sınırlı değildir. Son yıllarda kadına yönelik şiddetin arttığı da görülmektedir. Kadına yönelik her türlü şiddetin artması sebebiyle 2011 yılında önceki hükümetler tarafından kurulan Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu'nun yerine Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı kurulmuştur. Bakanlık aileyi korumayı amaçlamaktadır. Şiddet maalesef insan yaşamının her alanında görülebilen ve dünyada artan önemli bir toplum sağlığı sorunudur. Şiddetin en yaygın görüleni ise erkeğin kadına ve çocuğa uyguladığı aile içi şiddettir. Kadına yönelik şiddet coğrafi sınır ve ekonomik gelişmişlik ve öğrenim düzeyine bakılmaksızın görülen bir olaydır.

Aile içi şiddetin algılanması ve tanımlanması her zaman toplumun ve bireylerin kültürel değerleri üzerine şekillenmektedir. Küreselleşme, teknolojik gelişim ve yozlaşma sebebiyle aile içi kadın şiddeti devam etmektedir. Kadına yönelik şiddet incelendiğinde; aile bağlarının çözülmeye başlanması ahlaki değerlerden uzaklaşılması ve eğitim düzeyinin düşük olduğu görülür. İlgili bakanlık tarafından 2014 yılında yapılan tespitlere göre; ülke genelinde yaşamının herhangi bir döneminde eşi veya eski eşi tarafından fiziksel şiddete maruz bırakılan kadınların oranı %36’dır (son on iki ayda %8). Bu oranın 2008 araştırmasın %39 olduğu görülmektedir.

Yaşamının herhangi bir döneminde duygusal şiddet yaşayan kadınların oranı %44’tür. Bu oranın 2014 ve 2008 araştırmalarında değişmediği gözlemlenmektedir. Kadının insan haklarının geliştirilmesi, kadına yönelik şiddetle mücadele, çocuğa yönelik şiddetle mücadele, ailenin güçlendirilmesi, aile içi iletişimin artırılması ve aile bireylerinin sorun çözme kapasitesinin geliştirilmesi” konularında çalışmalar ise devam etmektedir. Kadına şiddetin önlenmesi amacıyla Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı güvenlik butonu cihazlarının kullanıldığı Elektronik Destek Sistemi Pilot Uygulaması’nın Adana ve Bursa illerinde başlatıldı. Haziran 2016 verilerine göre Panik Butonu Uygulaması’nın toplam kullanıcı sayısı 120.000’den fazla, aylık kullanımı ise yaklaşık 2860 adet.

Kadına karşı koruyucu ve önleyici tedbirler ise alınmaya çalışılmaktadır. Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünce de çalışmalar sürdürülmektedir. Kadına yönelik şiddete karşı hükümet üzerine düşeni yasal yollardan yapmaya çalışmakla birlikte kadını şiddetten eğitim yoluyla korumak daha da önemli ve öncelikli olacağını mülahaza ediyoruz. Zira dini eğitim alan aileler ahlaki sorumluluk sahibi olacaklardır.

Günümüzde kadın cehaletin ve tüketim ekonomisinin hedefi haline getirilerek reklam ve eğlence aracı durumuna sokulmuştur. Kadının iyiliği, iffeti Allahü telânın büyük nimeti olarak bilinmelidir. Kadının huysuzluklarına iyilikle muamele etmeli, iyiliği çoğalıp, her işi seve seve yapınca, ona dua etmeli ve Allahü telâya şükretmelidir. Çünkü kadın ailenin en büyük bir nimettir. İyi davranmak, sadece hanımı üzmemek değildir, ona değer de vermektir. Aile içinde kadın erkek davranışlarında İslami ölçüleri muhafaza etmeliler. Hayat içinde hep güler yüzlü, tatlı dilli olmaya çalışılmalıdır. Bunu yapabilen, rahat ve huzur içinde yaşar.

Kadın her türlü baskılardan korunmalıdır. Ancak daha da önemlisi sağlam olan aile bağlarının çözülmemesidir. Hükümete düşen en önemli görevlerden biri aileyi her türlü tehlikelerden korumaktır. Günümüzde aile yapısını bozmak için televizyon kanalları adeta büyük bir yarış içindedirler. Aile yapısını tehdit eden televizyon programları para kazanma ve bilinçli olarak aile yapısını tahribe yönelik olduğu aşikârdır. RTÜK görevini tam yapmalıdır! Tahsin Yaprak’ın da dediği gibi; “Kadın bir eğlence âleti değil, milletlerin namus ve haysiyet dairesini muhafaza eden milli bir karakter timsalidir.”

Modernite kadın ve erkekleri konforizmin bataklığına itiyor. Kapitalist sistemin amacı ahlaksal bir ilke değil bilakis sömürüye dayalı ticari bir düzendir. Kadınların bir obje olarak görülmekte ve istismarı devam edilmektedir. Kadınlara yönelik fiziki şiddet ve psikolojik baskıların devam etmesi eğitim yoluyla azaltılabilir. Dünyada kadın ve erkeklerde kendi kendine yetememe, özgürlük gibi sosyo-psikolojik bir olgudan da söz edilmektedir. Özgürlüğün sınırları ise müphemiyettir. Kadın ve aile kendi özüne İslam akaidinden doğru beslenerek huzuru bulacaktır.

İslâm’ın dışında kadına değer verdiklerini zannedenler, onu sadece vitrin malzemesi değer ve nefsanî bir meta olarak kullanıp ezmekte, tüketmektedir. Kadın, muhabbete lâyıktır, bir güldür, gülşendir. Türk Edebiyatında da kadın daima ince, sayıya değer olarak görülür ve çiçeklere benzetilir. Ona sevgi de bizzat Allah tarafından bahşedilmiştir. Hayatın gayesi iyi ve güzel bir yaşantıyla mümkün hale gelir. İslâm’ın yüce ikliminde kadın gerçek değerini ve yerini bulmuştur.

DİPNOTLAR:

1)- Roma Toplumunda Kadının Konumu, Doç. Dr. Özlem Söğütlü Erişgin, İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Cilt: 4 Sayı:2 Yıl 2013

2)-A.g.m.

3)- Tarihi Süreç İçerisinde Türk Toplumunda ve Devletlerinde Kadının Yeri ve Önemi isimli makale; Yrd. Doç. Dr. Ahmet Gündüz

4)- A.g.m.,Yrd. Doç. Dr. Ahmet Gündüz

5)-İlkel toplumlarda başlık parası geleneği isimli makale, Asis. Dr.Mahmut Tezcan


1932-2024 © Edebiyat Gazetesi
ISSN 2980-0447